Rum Dışişleri Bakanı Nikos Hristodulidis, Simerini gazetesinde bugün yer alan geniş kapsamlı söyleşisinde “deniz sınırlarının belirlenmesini Türkiye’yle görüşmeye hazır olduklarını” söyledi.

Hristodulidis, AB’nin, Doğu Akdeniz’de daha aktif bir rol oynamakla yükümlü olmasının yanı sıra bununla ilgili yükümlülüğü ve menfaati bulunduğunu kaydetti. Hristodulidis, ayrıca “AB üye devletlerinin egemenlik haklarına karşı çıkılmasıyla ilgili benzeri görülmemiş ve iyi yönlendirilmiş bir sürece şahit olmalarının ötesinde, Türkiye’nin Kıbrıs MEB’indeki yasadışı faaliyetlerinin, AB’nin alternatif enerji yolları sağlanması perspektifleriyle ilgili stratejik planlamalarını şüpheye düşürdüğünü” öne sürdü.

Hristodulidis, Rum Yönetimi’nin bu çerçevede, Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel’in, artan sorunların çözümü için Akdeniz’le ilgili uluslararası bir konferans toplanmasına ilişkin önerisine olumlu baktığını da ifade etti.

Rum Yönetimi’nin bu perspektifte, deniz sınırlarının belirlenmesini Türkiye’yle görüşmeye tam anlamıyla hazır olduğunu belirten Hristodulidis, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un geçen günlerde Güney Kıbrıs’a gerçekleştirdiği ziyaretin ise, oldukça önemli ve kritik bir konjonktürde, gerek Kıbrıs sorunu çözüm çerçevesi, gerek kapalı Maraş konusunda net mesajlar gönderdiğini savundu.

Hristodulidis, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un Türkiye’ye ileteceği mesajı şu şekilde özetledi:

“Müzakerelerin işgal bölgelerindeki seçimlerin hemen ardından Crans Montana’da kaldığı yerden yeniden başlaması; BM kararlarında belirlendiği üzere, Kıbrıs sorunu çözüm çerçevesinden ayrılamayacak, arzu edilen hedef ve kapalı bölge Maraş’la ilgili BM’nin ilgili kararları çerçevesi dışındaki herhangi bir hareketin kınanması”

Hristodulidis, Lavrov’la gerçekleştirilen görüşmelerin oldukça memnuniyet verici olduğunu da söyledi.

“MESELELERİN PAKET HALE GETİRİLMESİNE HAYIR”

Simerini gazetesi, Hristodulidis’le gerçekleştirdiği söyleşiye “Türkiye, Yunanistan’la Diyaloğa, Özersay ve Benim Katılmamı İstedi- Kıbrıs Cumhuriyeti Akdeniz’le İlgili Uluslararası Konferansa Olumlu Bakıyor” başlıklarıyla manşetten ve iç sayfadan tam sayfa olarak yer verdi.

Rum Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin isteklerinden birinin, tüm problemlerin (Türk-Yunan meselesi, Kıbrıs sorunu, enerji, AB-Türkiye ilişkileri)  Rum Yönetimi’nin tablo dışında bırakıldığı ve Kıbrıslı Türklerin katılımıyla paket hale getirilmesi olduğuna ilişkin soruyu yanıtında şunları kaydetti:

“Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki yasadışı tutumundan ötürü ortaya çıkan problemler konusunu ele almamamız için, Türkiye’nin Yunanistan’la olan bir diyaloğa Sayın Özersay ve benim katılmam için girişimde bulunduğu gerçektir. Türk önerisinin kabul edilemez olmasının ötesinde, Sayın Çavuşoğlu’nun Sayın Özersay’ın katılımına dair önerisi, detayları bilmeyenler ve muhtemelen böyle bir gelişmeyi olumlu bulanlar dahi herkese, Türk tarafının kötü niyetini aynı zamanda kendisini gerçekten ilgilendiren şeyin, diyalog ve problemlerin çözümü olmadığını gösterdiğini söylemeliyim.”

“BM GÜVENLİK KONSEYİ, ÇÖZÜMÜN GARANTÖRÜ”

“Sayın Lavrov, Rum kesimini ziyareti sırasında garantiler konusuna değinerek, mevcut garanti sistemini modası geçmiş olarak nitelendirdi ve bundan böyle Kıbrıs sorunundaki olası bir çözümün garantörünün BM Güvenlik Konseyi olması gerektiğini vurguladı. Rusya Federasyonuyla bu konuda görüşlerinizin örtüştüğünüzü söyleyebilir miyiz?” sorusuna ise Hristodulidis kısaca şu yanıtı verdi;

“Bu konuyla ilgili tezimiz biliniyor. Türkiye’nin 2020’li yıllarda, Kıbrıs sorununun çözümünün akabindeki bir dönemde, AB üyesi bir devlette, garantör güç rolü talep etmesinin uluslararası gerçeklik çerçevesi dışında olduğunun, belki de ilk kez uluslararası düzeyde kabul gördüğünü düşünüyorum. BM Güvenlik Konseyi, bu şekilde, konuyla ilgili herhangi bir endişeye yanıt vererek, Kıbrıs sorununun olası bir çözümünün uygulanmasını sağlayabilir.”

“GUTERRES’İN İNİSİYATİFİ”

Hristodulidis, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in, Kıbrıs Türk toplumundaki seçimlerin ardından Kıbrıs sorunuyla ilgili yeni bir beşli konferans toplanmasına dair niyetini ifade etmesiyle ilgili soruyu yanıtında, Guterres’in böyle bir şeye ilişkin niyet belirtmesini selamladığını ifade ederek, bunun oldukça önemli ve doğru gidişata yönelik bir gelişme olduğunu vurguladı.

Böyle bir şeyin daha önceden yapılmasının tercih edildiğini de ifade eden Hristodulidis, “Ne yazık ki gerek BM Genel Sekreterinin Kıbrıs sorununda KKTC’deki seçim sürecinden önce yeniden aktif hale gelmemesine dair bir süreden bu yana ifade edilen Türk tezi, gerekse Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki genel tutumunun, kendilerinin hazır olmasına rağmen böyle bir şeye izin vermediği” iddiasında bulundu.

Hristodulidis, Türkiye’nin, BM Genel Sekreterinin iki liderle 2019 yılının Kasım ayında Berlin’de gerçekleştirdiği görüşmeye bile karşı koyarak, görüşmenin sonucuyla ilgili ortaya belirli şartlar ve koşullar koyduğunu da iddialarına ekledi.

Hristodulidis, istenilen şeyin müzakerelerin Crans Montana’da kaldığı yerden yeniden başlaması olduğu göz önüne alınarak, dilek ve beklentilerinin BM Genel Sekreteri’nin de inisiyatifiyle, mümkün olan en kısa zamanda, özlü müzakerelerin 2017 yılının Temmuz ayında kaldığı yerden yeniden başlamasına götürecek olan yolun açılması olduğunu da savundu.

Kendi açılarından bunun net bir beklenti olduğunu ve bu gidişata yönelik çalıştıklarını dile getiren Rum bakan, uluslararası toplumun tezinin de bu olduğunu söyleyebileceğini ileri sürdü.

Hristodulidis, BM Genel Sekreteri’nin de defalarca yinelediği gibi, özlü müzakerelerin olumlu sonuçlanmasına dair gerçek bir perspektifle yeniden başlaması için, tüm çabayı güçlendirecek uygun ortamın var olması gerektiğine de işaret etti.

“BENZERİ GÖRÜLMEMİŞ BİR GERGİNLİK ARTIŞI”

“Bölgenin, Türkiye'nin kışkırtıcı davranışı konusunda eşi benzeri görülmemiş bir gerginlik artışı yaşamakta olduğunun tartışılmaz bir gerçek olduğu” iddiasında da bulunan Rum bakan, bunun gerek iç politika, gerek de dış politikayla ilgili konular olmak üzere, hiçbir şeyi dikkate almayan bir tutum olduğunu öne sürdü.

Bununla birlikte Türkiye’nin stratejik öneme sahip, önemli bir coğrafi konuma aynı zamanda aralarında AB devletlerinin de olduğu birçok ülkeyle yakın ekonomik bağları bulunan büyük bir ülke olduğunu da dile getiren Hristodulidis, Türkiye’nin konumu ve gücünü, mültecilerle ilgili insani acıda olduğu gibi, bir araç kullandığını gördüklerini öne sürdü.

Bunun iyi veya kötü dış politika olduğunu dile getiren Hristodulidis, sözlerinin devamında, uluslararası toplumun Kıbrıs sorunuyla ilgili olarak mevcut konjonktürde iki temel konuyu benimsemesinin önemli olduğunu belirterek, bunların müzakerelerin Crans Montana’da kaldığı yerden devam etmesi ile müzakerelerin uygun bir ortamda yapılması olduğuna işaret etti.

“AVRUPA BİRLİĞİ’NİN TUTUMU”

Hristodulidis, Türkiye’ye ilişkin yaptırımlar konusundaki bir soruya karşılık ise, AB’deki ortaklarının iki durumda buna olumlu karşılık verdiklerini savundu. Hristodulidis, AB’deki ortaklarının buna siyasi, ekonomik ve diplomatik önlemlerle; akabinde, “Türkiye’nin Kıbrıs MEB’indeki yasadışı faaliyetlerine karışan veya bundan sorumlu olan gerçek veya tüzel kişiler aleyhindeki yaptırımlarla” yanıt verdiğini savundu.

Hristodulidis, AB’nin herhangi bir kararında oybirliği istemesi ve Ankara’nın bazı üye devletler açısından önemi göz önünde bulundurulduğunda, ortakların tutumunun kolay ve kesin olmadığını söyledi.

Kararların en önemlisinin, AB’nin Türkiye’ye, faaliyetlerinin kınanması gerektiğine dair net bir mesaj göndermesi olduğunu öne süren Rum bakan, bunun “yasadışı faaliyetlere katılanlara, eylemlerinin bir sonucu olacağı mesajını teşkil ettiğini” de ileri sürdü.

Hristodulidis, Türkiye’nin, şimdi yaptığı gibi, çeşitli düzeylerde AB’de kararlar alınmasını önlemeye çalıştığını da iddia etti.

AB’nin, Doğu Akdeniz’de daha aktif bir rol oynamakla yükümlü olmasının yanı sıra bununla ilgili yükümlülüğü ve menfaati de bulunduğunu kaydeden Hristodulidis, “Türkiye’nin Kıbrıs MEB’indeki yasadışı faaliyetlerinin, AB’nin alternatif enerji yolları sağlanması perspektifleriyle ilgili stratejik planlamalarını şüpheye düşürdüğünü” öne sürdü. Hristodulidis, kuşkusuz AB’nin daha aktif bir şekilde var olabileceğini ve genel olarak bölgede başrole sahip olması gerektiğine de işaret etti.

MICHEL’İN AKDENİZ’LE İLGİLİ KONFERANS ÖNERİSİ

Hristodulidis, Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel’in Akdeniz’le ilgili uluslararası bir konferans toplanması konusundaki önerisi hakkında ise şunları söyledi:

“Böyle bir toplantıya AB üye devleti olarak Kıbrıs Cumhuriyeti katılacağından, defalarca çok net bir şekilde de ifade ettiğimiz gibi, uluslararası hukuk ve deniz hukukunun ilgili sözleşmesi uyarınca, Kıbrıs’ın kuzeyi ve batısında, Türkiye’yle olan deniz sınırlarının belirlenmesini görüşmeye hazırız”

AB’nin ortak tezinin herkesi bağladığını kaydeden Hrsitodulidis, Rum Yönetimi’nin bölgede Mısır, Lübnan ve İsrail’le deniz sınırlarını belirleyen tek devlet olduğunu da savundu.

“MESELELERİN PAKET HALE GETİRİLMESİNE HAYIR”

Rum Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin isteklerinden birinin, tüm problemlerin (Türk-Yunan meselesi, Kıbrıs sorunu, enerji, AB-Türkiye ilişkileri)  Rum Yönetimi’nin tablo dışında bırakıldığı ve Kıbrıslı Türklerin katılımıyla paket hale getirilmesi olduğuna ilişkin soruyu yanıtında şunları kaydetti:

“Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki yasadışı tutumundan ötürü ortaya çıkan problemler konusunu ele almamamız için, Türkiye’nin Yunanistan’la olan bir diyaloğa Sayın Özersay ve benim katılmam için girişimde bulunduğu gerçektir. Türk önerisinin kabul edilemez olmasının ötesinde, Sayın Çavuşoğlu’nun Sayın Özersay’ın katılımına dair önerisi, detayları bilmeyenler ve muhtemelen böyle bir gelişmeyi olumlu bulanlar dahi herkese, Türk tarafının kötü niyetini aynı zamanda kendisini gerçekten ilgilendiren şeyin, diyalog ve problemlerin çözümü olmadığını gösterdiğini söylemeliyim.”

Hristodulidis, sözlerinin sonunda, Fransa’nın Güney Kıbrıs’a olan desteğine de atıfta bulundu.

Editör: TE Bilisim