Rum tarafının Birleşmiş Milletlerdeki (BM) Daimi Temsilcisi, Büyükelçi Andreas Mavroyannis’in BM Güvenlik Konseyi Başkanına mektup göndererek, Türkiye’yle ilgili “tarihsel revizyonizm ve tarihi yeniden yazma çabası şikayetinde bulunduğu” ifade edildi.

Haravgi gazetesi, Mavroyannis’in mektubunun, Türk daimi temsilcinin mektubuna yanıt olarak, BM Güvenlik Konseyi Başkanı olan Almanya Daimi Temsilcisi, Büyükelçi Christoph Heusgen’e gönderildiğini yazdı.

Gazeteye göre mektubunda “Kıbrıs sorununun bir Türk-Yunan kavgası olmadığını” ifade eden Mavroyannis, Kıbrıs sorununun  “Türkiye tarafından Kıbrıs’a karşı yasadışı güç kullanılmasının meydana getirdiği bir çatışma, Kıbrıs’ın bir bölümünün Türkiye tarafından devam eden işgali aynı zamanda insanlık haklarının açık bir şekilde ihlal edilmesi olduğunu” iddia etti.

Mektupta “tarihin yeniden yazılmasına dair Türk çabalarının mümkün olmadığı, çünkü Kıbrıs meselesinin tarihi olaylarının, BM Genel Sekreterinin raporları, uluslararası mahkemelerin kararları, insan hakları kurumlarının raporları ve doğal olarak Güvenlik Konseyi kararları dahil olmak üzere, organize uluslararası toplumun birçok güvenilir kaynağı tarafından, birçok kanıtlayıcı unsur tarafından belgelendiği” iddiasının yer aldığı da belirtildi.

Gazete mektupta kısaca şu iddiaların yer aldığını da kaydetti;

“Yukarıdakilerin zıttı olan herhangi bir eylem, sadece, tarihsel revizyonizmin Türkiye’nin geleneksel işleyiş biçimi olduğunu teyit ediyor. Tarihse saygısızlıkla ilgili son örnek Aya Sofya’nın camiye dönüştürülmesi kararıdır.

Devletler arasında, egemen bir devlet karşısında, herhangi başka bir devlet tarafından güç kullanılmasına izin veren herhangi bir yasal düzenleme veya anlaşma yoktur. Bağımsızlığı için önkoşul olarak Kıbrıs’ta dayatılan sözde garanti anlaşması, Kıbrıs’a herhangi bir müdahale hakkı vermeden, BM tüzüğü ve uluslararası hukuka uygun olarak, anlaşmanın taraflarının, Kıbrıs’ın egemenliği ve anayasal düzenini korumaları yükümlülüğünü meydana getirmiştir.

Bir bütün olarak uluslararası toplumun özellikle de Güvenlik Konseyinin sorumluluğu, güçlü bir devletin, geleceği kendi menfaatlerine göre şekillendirmek için, herhangi bir uyuşmazlıkta, geçmişi tahrif etmesine izin vermemesidir.”