Fileleftheros, Türkiye’nin Girit’in güneyinde sismik araştırma yapacağını ve Libya hükümeti hesabına sismik araştırma yapmak üzere sismik araştırma gemisi “Fatih”i Temmuz ayında bölgeye göndereceğini yazdı.

Haberi “Bir Sonraki Hedef Girit… Ankara ‘Fatih’i Temmuz Ayı İçerisinde Sismik Araştırma İçin Göndermeye Karar Verdi…  TPAO Trablus Yönetimi Adına Faaliyette Bulunacak” başlığıyla manşete çeken gazete  “Türkiye’nin, Libya-Türkiye sözde memorandumunun hayat geçirilmesi kapsamındaki bu hareketi, Atina’nın reflekslerini de sınamayı hedefliyor” ifadesine yer verdi.

TC Enerji Bakanı Fatih Dönmez’in telekonferans şeklinde düzenlenen Turkey Energy Summit isimli toplantıda yaptığı konuşmada Türk Petrolleri Anonim Şirketi’nin (TPAO) sismik araştırmalara başlamak için Trablus hükümetine başvuruda bulunduğunu da söylediğine dikkat çekilen haberde şu ifadelere de yer verildi:

“Bu durumda prosedürler, ‘destenin yeniden karılmasına’ gönderme yapıyor ve halihazırda araştırma gemisinin gönderilmesine Türkiye tarafından kesin gözüyle bakılıyor, bölgeye varacağı tarih de belirlenmiş durumda. Ankara’nın, sahte devletin verdiği ruhsat ile araştırma ve sondaj yaptığı iddiasıyla Kıbrıs MEB’inde de benimsediği modeli Girit’in güneyinde de uygulayacağı aşikârdır.  Edinilen bilgilerden açıkça ortaya çıkıyor ki araştırmalar Girit ile Libya arasında, Yunanistan’ın deniz bölgesinde yapılacak ancak, Libya’nın MEB’inde faaliyet gösterildiği iddiası ortaya atılacak.”

Gazete, iyi bilgi sahibi olduğunu belirttiği bir kaynağın “Ankara muhtemelen, daha önce hiç olmadığı kadar agresif göründüğü bir dönemde yeni gerilimler için zemin hazırlıyor” dediğini yazdı ve aynı kaynakları referans göstererek şunları ekledi:

“Erdoğan rejimi son dönemde, bütün dayatma imkânlarını kullanarak tahriklerini Ege’den Doğu Akdeniz’e kadar yükseltti. Yayımlamakta olduğu NAVTEX’lerin de bu davranışı yansıtıyor olması tesadüf addedilmemelidir. Bu yeni taktik, Ege’yi operasyonel olarak bölmek ve Doğu Akdeniz’in operasyonel denetimini fiilen talep etmek istiyor. Bütün bunlar, Türkiye’nin en üst önceliği olan, uzun soluklu ‘Mavi Vatan’ doktrininin uygulanması zemininde cereyan ediyor.”

SURİYE İLE MEB/KITA SAHANLIĞI SINIRLANDIRMASI…

Simerini “Karşı Atak ve Suriye İle MEB Sınırlandırması… Ankara Tel Aviv’e Gözünü Köreltmişken Lefkoşa Satranç Tahtasında Bir Sonraki Adımı Atmalıdır” başlıklı analiz haberinde Rum yönetiminin, Suriye’nin BM’ye gönderdiği 29 Nisan 2020 tarihli mektupla Türkiye-Libya deniz bölgelerini sınırlandırma mutabakat muhtırasını “kınaması” fırsatını kullanarak Suriye ile Münhasır Ekonomik Bölge sınırlarını belirleme yoluna gitmesi gerektiğini” iddia etti.

Suriye’nin Uluslararası Deniz Hukuku’na taraf olmamasına rağmen “kınama” mektubunda Deniz Hukuku’na atıf yaptığı hatırlatılan haberde “Kıbrıs gibi küçük ülkeler için en iyi saldırı, karşı saldırıdır” görüşü ortaya konularak Rum Yönetimi’nin bu şekilde “karşı saldırıya geçmesi gerektiğini, bunun anahtarının da Suriye ile MEB/kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşması yapması olduğu” iddia edildi.

“KIBRIS MÜZAKERELERİ PARAMETRESİ”

Aynı gazete başka bir haberinde Doğu Akdeniz’deki enerji planlamalarındaki dinamik ve öngörülemeyen parametrelerden birinin de (uluslararası ekonomik enerji çevresi haricinde) Kıbrıs sorunu diyaloğunun yeniden başlama perspektifi olduğunu, Kasım 202’de KKTC’de yapılacak cumhurbaşkanı seçiminin şimdiden kazandığı “önemlilikten kritikliğe dönüşebileceğini” yazdı.

Haberde BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Berlin Üçlü Görüşmesinde yaptığı projeleri ileri götürmede kararlı olduğu ve yılsonunda, sonuç odaklı yapısal müzakerelerin yeniden başlaması için yol haritası belirlenmesi maksadıyla gayrı resmî beşli konferans çağırabileceğine dikkat çekildi.

Böyle bir şeyin KKTC tarafından, müzakerelerin baskı olmadan yürütülmesi için enerji konularında moratoryum  önerme fırsatı olarak değerlendirileceğini, keza Güney’de de bunu isteyen çevreler bulunduğunu yazan gazete şu ifadelere de yer verdi:

“Akıncı ve Anatasiadis’in, barikatların güvenli ve aşamalı olarak açılması ön anlaşması, her ikisinin de toplumlararası uzlaşı isteyen BM’ye karşı bir statüyü korumak ve belki, esaret altındaki topraklarımızda yapılacak yasadışı seçim prosedürüne mesaj göndermek niyetlerini gösteriyor olabilir.”