1960’lı yılların sonunda ailesinin itirazına rağmen İstanbul’a giderek arkeoloji okuyan, 47 yılını eski eserler alanında çalışarak, araştırma yapıp kitaplar yazarak geçiren Tuncer Bağışkan, “Yeniden dünyaya gelsem aynı mesleği seçerim” dedi.

Eski Eserler ve Müzeler Dairesi Müdür Yardımcılığı mevkiinden 2000 yılında emekliye ayrılan Bağışkan, 1975’te işçi statüsünden istihdam edildiği dairede depolar dolusu eski eser ve ikonun sayım dökümünü yaparak başladı işe…

47 yıllık meslek hayatında birçok kazıda yer aldı, yerleşim yerleri, mezarlar buldu, farklı medeniyetlerin izlerini taşıyan eserleri gün yüzüne çıkardı, araştırmalarını gazete ve dergilerde yayımladı, kitaplar yazdı.

Bağışkan’ın Zekai Altan ile birlikte yazdığı Karpaz’ın tarihi geçmişiyle ilgili son kitabı da yolda.

İlk söz Tuncer Bağışkan’ın çocukluğunun…

-Baba Mısır’a gidiyor…

Tuncer Bağışkan, Selma’dan (Bolayır) sonra ailenin ikinci çocuğu olarak 21 Ocak 1947’de Lefkoşa’da doğdu.

“Annem İstincolu Ayşe Şükrü, babam Vitsadalı Hüseyin Nevzat Hasan’dı. Babam kunduracıydı ama işsizlik var diye İkinci Dünya Harbi'nde asker yazılarak Mısır’a gitti… Tatillerde gelirdi… Bir defa geldiğinde de beni buldu… Mısır’da 3 yıl aşçılık yaptı… Kıbrıs’a döndüğünde de bir İngiliz’in yanında aşçı olarak çalıştı. Beni bisikletinin arkasına koyup Vali Konağı’nda çalıştığı o eve götürdüğünü hatırlarım… Daha sonra hapishanede gardiyan olmuştu…”

-“O günden sonra okulda dayak işi bitti”

Tuncer Bağışkan’ın çocukluğu Ömerge mahallesinde ve Küçükkaymaklı’da, eğitim hayatı da Lefkoşa’da geçti.

“Kuruçeşme’deki Zehra Növber Anaokulu’nda iki yıl okudum. İlkokul birinci sınıfta bizi bir imtihana tâbi tuttular, başarılı olunca doğrudan ikinci sınıfa başladım. Babam arsa satın alıp ev yapınca 1955’te Küçükkaymaklı’ya taşındık. 1955, bizim için çok önemli bir yıldı… EOKA çatışmaları o zaman başlamıştı… ”

Bağışkan’ın unutamadığı bir de okul anısı var…

“Kerrat cetvelini bilmediğim için ilkokul öğretmenim beni cetvelin sivri tarafıyla dövdü. Babam banyoda arkamdaki morluğu görüp sordu ama söylemeye korktum…Sinirlenip vurmaya başlayınca söyledim... Polise gittik, arkamı gösterip öğretmeni şikayet etti. O günden sonra okulda dayak işi bitti…” 

-“Ailem diş doktoru olmamı isterdi”

Tuncer Bağışkan, ilk gençlik yıllarını okulda ve mevzide geçirdi…

“Hem talebe hem Mücahittik. Kapalı bir toplum... 1964’te mezun olduk ama üniversiteye gidemedik. 4 yılı silah eğitimi altında geçirdik…

1966’da ‘üniversiteye gidecek olanlara ileriki zamanda izin vereceğiz, hangi okula gitmek isterseniz yazılın’ dediler. Niyetim tarih ya da arkeoloji okumaktı. Ailem de diş doktoru olmamı isterdi. Arkeolojiye yazıldım. İstanbul’a gitmeden burada arkeoloji eğitimi de aldım. Kendi de arkeolog olan Abdurrazak Yücel, Mevlevi Tekkesi’nde bana birkaç ay arkeoloji dersi verdi. Tek öğrencisi bendim… O dönem böyle bir uygulama vardı. Üniversiteye gidecek olanlara yardım olsun diye gidecekleri bölümlere göre bu türden eğitimler verilirdi…”

-Baskılar İstanbul’dayken de devam etti

Üniversite eğitimi için 1967’de İstanbul’a giden Tuncer Bağışkan, arkeoloji bölümüne değil, İngiliz Filolojisine yazıldı.

“Annemle babam ben oraya gidince de muhalefete devam etti. Arkeologlara mezarcı gözüyle bakarlardı… ‘Tercüman olursun, konsoloslukta işe girersin’ diyerek İngiliz Filolojisi (İngiliz Dili ve Edebiyatı) bölümüne yazılmamı istediler. Yazıldım ama hiç çalışmadım, sınavlara da girmedim. Ertesi yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Prehistorya ve Arkeoloji bölümüne girdim… Bölüme girince kavga da bitti…

Birinci sınıfa başladığımda bölümde 8-9 yıllık öğrenciler vardı, hâlâ mezun olamamışlardı.

Ord. Prof. Arif Müfid Mansel diye Yunan sanatı dersi veren bir hocamız vardı; Geometrik dönemden başlayarak Helenistik döneme kadar 12 yıla yayardı dersi. Bölüm 4 yıl.

İmtihanı geçebilmemiz için 8 yıllık açığı çalışarak tamamlamamız gerekirdi. Nişanlımı Kıbrıs’ta bırakıp geldim diye çok çalıştım. Üniversite son sınıftayken kızım da olmuştu. Çok az kişi 4 senede mezun olabilirdi… Çalıştım, 4 yılda mezun oldum… ”

-İşsiz kaldı, İngiltere’de garsonluk yaptı

Mezun olup Kıbrıs’a geldiğinde iş bulamayan Tuncer Bağışkan, farklı işlerde çalıştı, bir dönemi de İngiltere’de geçirdi.

“Arasta’da 22. Bölük’te Doğan Akpınar’ın yanında Taylan Kav ile birlikte komutan yazıcılığı yaptım. Geçinemedik. Kayınbiraderim ‘gelin sizi Londra’ya götüreyim’ dedi. 1973’ün sonunda gittik, 3 sene kaldık orda. Restoranlarda çalıştım, garsonluk yaptım. 1974 sonrasında ‘Eski Eserler Dairesi açılıyor, arkeologlara ihtiyaç var, Kıbrıs’a dön’ diye bir haber geldi. Toplanıp döndük ama münhaller açılmadı diye yine işsiz kaldım, bir ilaç firmasında pazarlamacı olarak çalıştım. Münhal açılınca 1 Ağustos 1975’te Kumarcılar Hanı’nda işçi statüsüyle çalışmaya başladım.

Depolar dolusu eski eserin ve ikonun sayım dökümünü yaptım. Mezarlarda bulunan eski eserlerin bir kısmı temizleme isterdi, onları temizledim. Bir süre sonra Türkiye’den bir arkadaş daha geldi. Onunla beraber Kumarcılar Hanı’nda fotoğraf atölyesi kurduk, fotoğraf çekmeye başladım. 1991’de eserlerin Kumarcılar Hanı’ndan Girne Kalesi’ne taşınmasına, benim de daireye geçmeme karar verildi. Atölyemi buraya taşıdım…”

-“Tarihi eserlerimiz depolarda…”

Tuncer Bağışkan ilk kazısını 1976’da Pınarlı’da (Vitsada) yaptı; Akdeniz, Kırnı, Çamlıbel’deki önemli kazı çalışmalarına da katıldı.

“Eski Eserler ve Müzeler Dairesi bugüne kadar hiçbir sistematik kazı yapmadı. Biri mezar buldu, daireye bildirdi, kazılar öyle yapıldı.

-Tarihi eserlerimizin bir kısmı depolarda, bir kısmı da yurt dışında... 

"Birçok eserimiz yurt dışında çünkü İngilizler eski eserlerin yurt dışına çıkışına izin verirdi. Köylüler kazı yapar, buldukları eserleri yabancılara satardı… 1927-1931 yılları arasında İsveçliler burada kazı yaptı, çıkanları alıp götürdü. Bütün eserlerin konteynerde olduğu bir fotoğraf görmüştüm… 1963 olayları çıktı, insanlar kantonlarda, gelir kaynakları tükenmiş, kazı yaptılar, buldukları eski eserleri sattılar. Bu yağma sonraki dönemlerde de durmadı…”

-“Kıbrıs’ın başkentinde bir arkeoloji müzesi yok”

Kazı şubesinde amir, daha sonra Eski Eserler ve Müzeler Dairesi Müdür Yardımcısı olan Bağışkan, eski eserlerle ilgili yasada düzenleme de yaptı.

“Müdür Yardımcısı iken ne yazık ki müze konusunda bir şey yapamadım. Biz nereyi belirleyip müze yapmak istediysek o yer başkasına verildi… Hiçbir ülkede olmayan bizde var ama Lefkoşa’da, Kıbrıs’ın başkentinde bir arkeoloji müzesi yok…

Başardığım şey, eski eser ticaretine onay veren 35/75 sayılı yasayı değiştirmek oldu. 60/94 sayılı yasayı kaleme aldım; bu düzenlenmeyle tüccarlardan kurtulduk, eski eserleri koruma fonu oluşturuldu ve daire şubelere ayrıldı.”

-“Eğitilmiş kadro, bilimsel kazı yapabilecek insanımız var mı? Yeterince yok…”

Bağışkan’dan eski eserlerle ilgili tespit ve değerlendirme:

“Helenistik ya da Roma dönemine ait kalıntılar her zaman bulunur. Bizim ihtiyacımız olan Kıbrıs’ta en eski neolitik döneminden başlayarak Hristiyanlık dönemine kadar uzanan buluntulara ulaşmak, bunlarla ilgili bilimsel araştırma yapmak.

İngiliz döneminden bugüne kadar farklı yıllarda yapılan kazılarda Salamis’in yüzde 5’i veyahut 10’u gün yüzüne çıkarılabildi… Eğitilmiş kadro, bilimsel kazı yapabilecek insanımız var mı? Yeterince yok…

Şu anki durum için mutluyum. Neden mi? Eğer kazı yapma bilgisi yoksa; çıkacak eserleri koruyacak yer, sergileyecek müze yoksa en iyisi toprak altında kalmaları çünkü eski eserlerin en güzel korundukları yer topraktır...”

-Karpaz’la ilgili kitap yolda…

Mesleğini araştırmalarıyla zenginleştiren, 8 kitap hazırlayan Tuncer Bağışkan’ın son çalışması Karpaz’la ilgili.

“Kitap yazmadan önce broşür yazardım. 1980’li yıllarda çok sevdiğim edebiyat hocam Hasan Şefik Altay, Eski Eserler Dairesi’nin müdürü oldu. Beni, Kıbrıs’ta Türk Eserleri kitabını yazmaya teşvik etti ve kitapların arkası geldi.

1999-2000’e dayanan, beni en başından beri heyecanlandıran Karpaz’la ilgili kitabım da tamamlanmak üzere. Ne zaman basılacağı henüz belli değil ama fotoğrafsız 1300 sayfa oldu.

Karpaz, hükümetlerin değişikliği nedeniyle duran bir projeydi ama ben araştırmalarıma devam ettim.

Eşimi, Tuncay’ı kaybettikten sonra Zekai Altan ile yeniden çalışmaya başladık. 2 yıl Karpaz bölgesinde kaldım. Karpaz’ın tarihi, yerleşim yerlerinin hangi dönemde kurulduğu, geçmişten bugüne köylerin nüfus sayımları… Kitapta hepsi olacak.

Karpaz, her döneme ait eserlerin bulunduğu, üretim için kullanıldığından bakir kalan çok zengin bir bölge. İlk dönemde yapılan kaçakçılıktan sonra burada da küçük boyutta talanlar oldu ama çoğu şey el değmemiş…”

-“Yeniden dünyaya gelecek olsam aynı mesleği seçerim…”

Ve son söz Tuncer Bağışkan’ın meslek aşkının…

“Yeniden dünyaya gelecek olsam aynı mesleği seçerim. Arkeoloji alanında, eski eser alanında çalışmak bana çok büyük mutluluk verir. Bugüne kadar kim benden yardım istediyse ettim, etmeye de  devam ediyorum. Eşimi kaybettikten sonra kendimi çalışmaya verdim. Odama ikinci bir kütüphane yaptım… …

Bu bölümden mezunlara tavsiyem Kıbrıs’la ilgili literatürü taramalarıdır çünkü Kıbrıs arkeolojisiyle ilgili ders verilmiyor. Ben bu yüzden maaşımın büyük kısmını kitaplara harcardım. Araştırmak, okumak çok önemli…”