Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, kendi direniş gücüyle yıllarca ayakta duran Kıbrıs Türk halkının geldiği noktaya Türkiye’nin de desteği ve yardımıyla geldiğini ancak Kıbrıslı Türklerin yıllar içinde vermiş olduğu mücadeleyi görmezden gelmenin doğru bir yaklaşım olmadığını belirtti.
Cumhurbaşkanlığı makamına kimin geleceğine de yine Kıbrıs Türk halkının karar vereceğini kaydeden Akıncı, DW Türkçe'ye verdiği röportajda,  “Yeniden aday olacak mısınız?” sorusuna ise “Yeni yılla beraber her şeyin şekilleneceğini düşünüyorum. Yanıtımı da o günlerde öğreneceksiniz” yanıtını verdi.
“VERMEK İSTEDİĞİM MESAJ, DİPLOMASİNİN DİYALOĞUN ASIL İLAÇ OLDUĞUYDU”
Cumhurbaşkanı Akıncı, Barış Pınarı Harekatı’na ilişkin değerlendirmesinin Türkiye’de ve Kıbrıs’ta yol açtığı tepkileri bekleyip beklemediğine ilişkin soruyu cevaplarken “O abartılı bir tepki oldu. Eğer benim dediklerimi beni biraz da tanıyarak, normal içeriğiyle okuyup anlama gayreti olsaydı, tepkiler bu kadar büyük olmazdı” dedi.
1974’le ilgili ilk defa konuşmadığını ve “bu harekat olmalıydı, olmamalıydı” tartışmasını gündeme getirmediğine işaret eden Akıncı, kendisinin, Barış Harekâtı ve Barış Pınarı Harekâtı benzerliğinden hareket ederek orada bir saptamada bulunduğunu belirtti.
Akıncı, “O saptamam da gerçek hayatın kendisinden kaynaklanan bir saptamaydı. Çünkü 1974’te ben bulundum o harekâtta, diğer bütün genç Kıbrıslılar gibi görev aldım. Yanımda arkadaşlarım şehit düştü ve evet, onun biz adına Barış Harekâtı dedik ama bunun gerçek anlamda bir savaş olduğunu bizzat içinde yaşayarak gözlemledim” dedi.
Diplomasi ve diyaloğun asıl ilaç olduğu mesajını vermek istediğini vurgulayan Akıncı, “Dikkat edilirse ben beşinci günde verdim o mesajı ve hemen benim o mesajı verişimden beş gün sonra da gerçekten de diplomasi ve diyalog devreye girdi. Ve silahların susup insanların konuşmaya başladığı bir ortamda da olumlu bir sonuca gidildi” şeklinde devam etti.
“DİYALOGDAN KASTIM, TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİSİNİN YENİDEN TESİS EDİLMESİNE YÖNELİKTİ”
Cumhurbaşkanı Akıncı, şöyle devam etti:
“Ben size şunu söyleyeyim: Türkiye’nin terör belasını elbette biz önemsiyoruz ve bundan bir an önce Türkiye’nin kurtulmasını arzu ediyoruz. Bunu istemeyen bir Kıbrıs Türk insanı olacağını düşünmek de abesle iştigaldir. Ama bunun ne şekilde olabileceğiyle ilgili farklı düşünceler olabilir. Suriye’de 10 yıla yaklaşan bir savaş sürüyor ve bunun da artık doyum noktasına geldiğini görüyoruz. Esad rejimin de artık yerinde durduğunu da görüyoruz ve onunla ilişkinin de bir şekilde kurulmasının kaçınılmaz olduğunu anlıyoruz. Yani benim orada, asıl diyalogdan kastım, Türkiye ile Suriye’nin ilişkisinin yeniden tesis edilmesine yönelikti o da çarpıtıldı. ‘Akıncı ‘terör örgütleriyle masaya otursun Türkiye’ dedi’ şeklinde algılanıp yorumlanmak istendi. Benim öyle bir çağrım olmadı, devletler kiminle nasıl görüşecekler onun kararını kendileri verir. Ama ben bakınız, biz o kadar yakınız ki bu savaşa bir gün sabaha karşı bir füzenin düşüşüyle uyandık biz ve hemen koşa koşa o alana gittik. Dolayısıyla hem 74’ü yaşamış, hem de savaşın dehşetini bilen ve bu alanın gelecek kuşaklarının artık savaşın değil, kanın gözyaşının değil, barışın nimetlerinin paylaşılması gerektiğine inanan, düşünen ve bu uğurda da yıllardır uğraş veren bir kişi olarak bir temennimi ifade ettim.”
"KIBRISLI CUMHURBAŞKANLARI NEYİ NE AMAÇLA SÖYLEDİĞİNİ BİLEN İNSANLARDIR"
Akıncı, açıklamasının Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “haddini bilmemek” şeklinde nitelendirilip, “oturduğu makam Türkiye Cumhuriyeti sayesinde verilmiştir” demesine ilişkin soruyu yanıtında, şunları söyledi:
“Şimdi, bakınız, bu, makam sizin de şu anda içinde olduğunuz makam, ta 1960’lardan, rahmetli doktor Fazıl Küçük’ün Cumhurbaşkanlığı muavinliğinden itibaren, rahmetli Denktaş, ondan sonra gelen Cumhurbaşkanları ve ben. Şimdi geçmişte bu makamlara nasıl gelinirdi, nasıl gidilirdi o ayrı bir tartışma konusu. O da ayrı bir program konusu olur ama son yıllarda özellikle Kıbrıs Türk demokrasisinde ciddi gelişmeler oldu. Ve bu makama nasıl gelinip nasıl gidileceğine bir tek makam karar veriyor; o da Kıbrıs Türk halkı. Onun dışında bir şey değil ama eğer burada tabii Sayın Erdoğan’ın söylemek istediği, Türkiye’nin de desteği ve katkısıyla burası ayakta duruyor; evet doğru, bunu inkar eden yine bir tane Kıbrıslı Türk yok. Ama burada Kıbrıslı Türklerin yıllar içinde vermiş olduğu mücadeleyi görmezden gelmek de doğru bir yaklaşım değil. Kıbrıs Türk halkı bu noktaya evet Türkiye’nin de desteği ve yardımıyla gelmiştir. Ama en başta Kıbrıs Türk halkı kendi direniş gücüyle ayakta durabilmiştir. Bunun da bilinmesi lazım. Bunun da ötesinde, Kıbrıslı Türk Cumhurbaşkanları, neyi ne amaçla söylediklerini bilen insanlardır. Dolayısıyla o konuyla ilgili yakıştırmaları da kesinlikle kabul etmemiz mümkün değildir”
“HALKIMIN İÇİNDEN HİÇBİR ZAMAN KOPMAMIŞ BİR KİMLİĞİM”
Cumhurbaşkanı Akıncı, açıklamalarına Kıbrıs siyasetinden de eleştiriler geldiğinin hatırlatılması üzerine “Ben halkımın verdiğim mesajlarla ne kadar özdeşleştiğini bir bir yaşıyorum. Halkımın içinden hiçbir zaman kopmamış olan bir kimliğim. Ama Kıbrıs Türk siyasetinde her siyasette olduğu gibi, durumdan vazife çıkaranlar da vardır” yanıtını verdi.
 “Bir siyasetçi halkıyla var olur ya da halkı istemezse ortadan kaybolur. Kıbrıs Türk siyasetinde benim şimdiye kadar varlık nedenim hep halkım olmuştur” sözleriyle devam eden Akıncı, şöyle devam etti:
“Ortaya çıkmış bir durumu kendince fırsata çevirip olaydan nemalanmaya çalışma durumları da söz konusudur. Bunlar olmuştur, üzülerek bunları gördük. Ama bir şey daha var, halk da gördü. Dolayısıyla Kıbrıs Türk siyasetiyle ilgili söyleyeceklerimin ötesinde de bir şeye daha değinmem lazım bu konu kapanmadan; buradan yapılan eleştiriler genellikle düzeyli eleştiriler olmuştur”
"OLMAYACAK ÇİRKİNLİKTE YAZILAR YAZDIRILDI..  ORGANİZE BİR ŞEKİLDE OLDU”
Aldığı tehdit ve hakaretlerle ilgili Kıbrıs ve Türkiye’de soruşturma noktasında neler yapıldığının sorulması üzerine Akıncı, “Fikri fikirle çürütürsünüz ve bu konu kapanır ama sövgüyle tehditle bertaraf edemezsiniz fikirleri. Dolayısıyla gelinen noktada başsavcılığa ve polise bunları aktardık. Bir kopyasını da Büyükelçiliğe gönderdik. Onlar Türkiye’ye intikal ettirdiklerini söylediler, sonucu göreceğiz” yanıtını verdi.
Akıncı, “Fikirler farklılaşabilir. İşte benim de farklılaştığım gibi. Ama bu farklı düşünce hiçbir zaman hakareti, sövgüyü, aşağılamayı ve hatta dediğiniz gibi ölüm tehditlerine vardırılmayı hak etmemektedir. Asıl bunları yapanlar ve yaptıranlar hadlerini aşanlardır” dedi. “Çok belli ki organize bir şekilde, sistemli bir şekilde bizim hesaplarımıza sövgüler yağdırıldı. Olmayacak çirkinlikte yazılar yazdırıldı” diyen Akıncı, şöyle devam etti:
“Ben bir ilavede daha bulunmak istiyorum: Türkiye’nin, özellikle komşularıyla, bölge ülkeleriyle ve buna ek olarak, Avrupa Birliği ile ilişkilerinin iyiye gitmesi bizim ancak mutlulukla istiyebileceğimiz  bir husustur. ‘Bunu niye istiyorsunuz?' diye sorabilirsiniz. ‘Size ne?' diye bir soru gelebilir. Evet biz bunu istiyoruz”
"İLİŞKİLERİ SORUNLU BİR TÜRKİYE KIBRIS TÜRKLERİ’NİN YARARINA DEĞİL"
Cumhurbaşkanı Akıncı, Türkiye’nin Ortadoğu politikasının Kuzey Kıbrıs’ı nasıl etkileyeceğine ilişkin soruya ise şu yanıtı verdi:
“Bakınız, Türkiye, Mısır’la iyi ilişkiler içindeyken Rum tarafının Mısır’la çok mesafeli bir duruşu vardı. Türkiye’den boşalan her alana istisnasız Rum tarafı Yunanistan’la birlikte üçlü bir şekilde ilişkiler geliştirdi. Mısır’la aynı şekilde oldu, İsrail’le aynı şekilde oldu, Ürdün’le aynı şekilde oldu. Yani görebildiğimiz kadarıyla Türkiye’den boşalan tüm alanlara bir şekilde Rum ve Yunan diplomasisi girişimde bulundu ve bunun Doğu Akdeniz’deki enerji politikalarıyla çok yakından ilişkisi olduğunu görebiliyoruz. Aynı şekilde AB’nin içinde de maalesef  tam üye konumunda Rum tarafı, Yunanistan’la birlikte. Orada da Türkiye’yi sıkıntıya sokan tavırlar gelişiyor. Yani ilişkileri sorunlu bir Türkiye Kıbrıs Türkleri’nin yararına değil. Dolayısıyla, Suriye ile başlayarak, diğer bölge ülkeleri ile ilişkileri gelişmiş bir Türkiye, en başta Türkiye için yararlı ama aynı zamanda Kıbrıs Türkleri için de yararlı”
“KENDİ YARARLARIMIZA ÖNCELİK VEREN BİR POLİTİKA İZLEYEBİLMELİYİZ”
Akıncı, Rusya ile ABD arasındaki çekişmenin Kuzey Kıbrıs’ı ve Doğu Akdeniz’i nasıl etkilediğine ilişkin soruyu yanıtında şunları söyledi:
“Şimdi tabii bu Soğuk Savaşın iki ayrı gücünün Soğuk Savaş bitmiş olasa da rekabetleri devam ediyor. Biz bunu görüyoruz. Ama Kıbrıs’la ilgili olarak biz bu güç çekişmesinin ötesinde artık Kıbrıs’ta bir çözümü istemeli ve büyük ülkelerin çıkarlarının ötesinde kendi yararlarımıza öncelik veren bir politika izleyebilmeliyiz. Bu bağlamda BM Genel Sekreteri de son zamanlarda yardımcı olmaya çalışıyor. Öyle umarım ki Rum tarafı da artık daha gerçekçi davransın, Kıbrıslı Türklerin en az kendileri kadar bu topraklarda hak sahibi olduğunu ve denizlerde ki kaynaklarda da hak sahibi olduğu gerçeğini içselleştirsin ve önümüzdeki dönemde yeni bir barışçı denklem kurabilelim. O yönde çalışmalar var. Genel Sekreter de bunda istekli. Biz Kıbrıslılar ve en yakınlarımız Türkiye ve Yunanistan bunun idrakinde olmazsak o büyük güç çıkar çatışmaları bizleri hep olumsuz olarak etkileyecektir”
"ENERJİ OLAYINI İŞBİRLİĞİ ALANI HALİNE DÖNÜŞTÜRELİM"
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki politikasının etkilerinin sorulması üzerine Akıncı, “Doğu Akdeniz politikası hepimizin onayladığı ve savunduğu bir politikadır” dedi.
Akıncı, şöyle devam etti:
“Çünkü  ben bunu defalarca altını çizerek vurguladım. Yine sorunuz üzerine burada da açıklayayım: Doğu Akdeniz enerji denkleminin Türkiye’yi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni dışlaması mümkün değil. Hep bir eksik yanı kalacaktır bu işin ve sonuca da ulaşamayacaktır. İşte ‘Eni’ örneğini verdiniz; üçüncü parselde kazı için gitti ve bunu yapamadı. Sonra yedinci parseldeki kazısından vazgeçti. Ve bunun gibi daha başka unsurlar... Ancak bizim masada önerimiz var. 2011’de sunduğumuz ve 13 Temmuz’da benim yeniden ve daha genişleterek sunduğumuz bir öneri var. Biz bu işi ortaklaşa yapalım diyoruz. Bir komite kuralım diyoruz Rum tarafına, aklın yolu budur diyoruz. Doğu Akdeniz’deki enerji olayını bir gerginlik vesilesi olmaktan çıkarıp, bir işbirliği alanı haline dönüştürelim diyoruz. Çünkü bu konuda izlenebilecek üç yol var: Ya Kıbrıs sorunun başarılı bir şekilde sonuçlanmasını bekleyeceksiniz; iki taraf da bir nevi moratoryum yapacak. Eğer bunu yapamıyorsak, işbirliği yapacağız. İşte bizim önerimizi değerlendireceğiz. Bir komite kuracağız ve o komitede kayanakların nasıl bölüşüleceğini kararlaştıracağız. Bundan sonraki süreçleri birlikte planlayacağız. Ya da her ikisi de olamıyorsa herkes ayrı ayrı yapacak: Yani şu anda olan. Tercih edilen bugünkü durum değil. Tercih ettiğimiz; önerimiz ışığında -eğer varsa onların da alternatif makul önerileri, onları da değerlendirerek- diplomatik bir çıkış yolu bulmaktır. Yani bu konuyla ilgili olarak, akıl yolu, mantık yolu da budur”
“ÖNERİMİZ ZEMİN BULMAYA BAŞLADI”
Cumhurbaşkanı Akıncı, sözünü ettiği diplomatik çıkışa ilişkin umut taşıyıp taşımadığının sorulması üzerine “Şu an için Rum tarafı bunu maalesef kendi egemenlik alanı olarak görüyor. Ve bunu müzakerelerin dışında mütalaa etmeye devam ediyor. Bu son derece yanlıştır” dedi.
Türk tarafının önerisinin zemin bulmaya başladığını ve bazı Avrupa ülkelerinin, sayıları çok olmasa da, bu önerinin kolay kolay öldürülemeyeceği ve bunun öldürülmemesi gerektiği görüşünde olduğuna işaret eden Akıncı, şöyle devam etti:
“Almanya’nın arabuluculuk teklifi olduğunu biliyoruz. İsviçre’nin bu yönde adımlar attığını biliyoruz. Ancak BM Genel Sekreteri’ne ve AB Komisyon Başkanı Junker’e de ben bu önerileri gönderdiğimde yazılı cevap verdiler ve bu cevaplarında bu öneriyi olmusuzlayan, dışlayan hiç bir unsur yoktu. Belki bulundukları konum itibarıyla Kıbrıs Türk önerisine açık destek vermediler ama cümlelerinin arasında bunun pozitif bir girişim olduğunu imasını biz gördük. Bu konuda akıl yolunda ilerlenmesini istemeyi sürdüreceğiz”
"MARAŞ KARARI HÜKÜMETİN"
Cumhurbaşkanı Akıncı, “Kapalı Maraş'ın açılması konusununun Rumların Doğu Akdeniz'deki sondaj faaliyetlerine verilmeye çalışılan bir yanıt mı?” sorusuna ise şu yanıtı verdi:
“Bizde Başkanlık sistemi yok biliyorsunuz. Ne Türkiye'deki gibi ne de güneydeki gibi bir sistem yok biliyorsunuz. Bizde doğrudan halk seçiyor cumhurbaşkanını ama hükümet meclis içinden çıkıyor, başbakan ve yürütme organı var. Maraş kararı hükümetin aldığı bir karar. Bizimle biraz da kopukluk içinde alınmış karar olduğunu da saklamaya da gerek yok. Maraş konusu hükümetin açıklamalarına göre sadece envanter için gündeme getirildi: Sayacağız binaları. Gerçi bizde bir envanter var. Ama güncellenecek, ona da bir itirazım olmadı önceden haberim olmadığı halde. Ancak bundan sonraki adımlar son derece önemli. Bunun uluslararası hukuk içinde ve BM ile çatışarak olmaması gerektiğinin altını çizdim ben ilk günden beri. Bunun da bu şekilde ve elbirliği ile devam etmesi gerekir. Elbette bunun içinde hem hükümet hem muhalefet, cumhurbaşkanlığı ve Türkiye yetkilleri bir araya gelip bunlar ciddi ciddi konuşulması lazım. Aksi taktirde bizden çok Türkiye'nin başı ağrır bu konularda ve AİHM'de özellikle. Dikkatli olmakta fayda var”
"HERKES YENİDEN ADAY OLACAK MIYIM DİYE SORUYOR”
“Yeniden aday olacak mısınız?” sorusuna karşılık Akıncı “Yeni yılla beraber her şeyin şekilleneceğini düşünüyorum. Yanıtımı da o günlerde öğreneceksiniz” yanıtını verdi.
Akıncı, şöyle devam etti:
“Bu soru son günlerde çok güncel hale gelmeye başladı; herkes bunu soruyor. Ben her sorunun yanıtını yeri ve zamanı gelince vermeyi öğrendim siyasi hayatım boyunca. Şu anda biliyor musunuz Kasım ayının içerisinde Sayın Lute'un gelme durumu var. Bizimle görüşme durumu var. Ne için? Bir üçlü toplantıya hazırlık için. Kasım ayının sonlarında Avrupa'da bir şehirde bir buluşuma söz konusu. Genel Sekreter bu daveti yapmış gibi. Henüz yüzde yüz demeyelim ama yüzde 99. Onun getirisine göre, -iyi bir hazırlık da yapılabilirse- beşli bir konferansın da -yine her ikisi de gayrıresmi olmak kaydıyla- toplanılması söz konusu. Ben emeğimi, çabamı bunlara yoğunlaştırmış durumdayım. Ama bu konuyla ilgili kararın da ondan çok sonraya kalacağı düşüncesinde değilim. Yeni yılla beraber her şeyin şekilleneceğini düşünüyorum. Yanıtımı da o günlerde öğreneceksiniz”
“RUM TARAFINA YANLIŞLARINI DAHA NET BİR DİLLE SÖYLEMELERİ GEREKİYOR”
Cumhurbaşkanı Akıncı, 1 Kasım’da görev başı yapacak AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen döneminden beklentisinin sorulması üzerine, şunları söyledi:
“Kıbrıs sorunu çözecek olan AB Komisyonu ya da AB’nin kendisi değil. AB en büyük hatayı, bölünmüş bir adayı arasına üye olarak almakla yaptı. Üstelik bunu 2004 yılında biz çok büyük oranda referandumda ‘evet’ oyu kullandığımız halde ve Rumlar da bir çözümü yüzde 75 oranında reddettikleri halde yaptı. Dünya’da örneği yoktur: Bir Kıbrıs Türk tarafı; bir taraf çözüme, AB üyeliğine ‘evet’ diyecek yüzde 65 oranında ama bir başka toplumun yüzde 75 ‘hayır’ oyuyla dışarıda kalacak. Ve o ’hayır’ diyen de bütün Ada adınaymışcasına AB üyesi yapılacak. Ama Sayın Leyen’in yapması gereken; Kıbrıs Türk toplumuyla ve onun temsilcileriyle sağlıklı bir diyalog kurmaktır. Çünkü biz de hedef olarak AB’yi görüyoruz. O değerleri içselleştirmiş olan bir toplumuz. Demokrasiye, insan haklarına, hukuka saygılı bir toplumuz. Çağdaş medeni Avrupa’yla bir hayat yaşamak; o normlarda yaşamak bizim de hakkımız.  Sadece Rumların yardımlar alarak o seviyeye gelemeleri -tek taraflı olarak- yanlış. Dolayısıyla bizleri tanımasalar da AB ile yürütülen bir takım ilişkiler vardır. Bunların geliştirilerek devam etmesi gerekiyor. Rum tarafına da yanlışlarını daha net bir dille söylemeleri gerekiyor. Mesela biraz önce konuştuğumuz konu: Doğalgaz konusunda daha tutarlı davranmaları gerekiyor. Yoksa ‘Kıbrıs Rum tarafı benim üyemdir’ deyip, sadece o üyelik dayanışması altında Kıbrıs Türk tarafını dışlamaları doğru değil. Bakınız iki yıldır; Crans Montana’dan bu yana bir Avrupa Birliği ADHOC Komitemiz vardı, bizim kurumlarımızın standartlarını yükseltmek adına yapılan çalışmalar vardı. Uzmanlar geliyordu AB’den. Rumların engellemesiyle bütün o çalışmaları durdurdular. Bunlar son derece yanlış davranışlardır AB’nin yaptığı”
 

Editör: TE Bilisim