Demokrat Parti Genel Başkanı Serdar Denktaş basın toplantısı düzenledi ve istifa gerekçeleriyle yaşanan süreci değerlendirdi.

Ülkede siyasetin hiçbir dönem bu kadar kirlenmediğine dkkati çeken Denktaş, esas aklanması gerekenin kendisinin sahsında  da olsa siyasetin ta kendisi olduğunu söyledi.

Denktaş: "Özersay'in bahanesini ortaya kaldırarak kendisine verdigim hizmete devam fırsatını heba etmesi ,acıklanabilir bir durum degildir" dedi.

Denktaş ayrıca, Rauf Denktaş Üniversitesi icin istenen şeylerin diğer üniversitelerin istediklerinden ve onlara verilenlerden farkı olmadığını açıkladı.

Denktas: "Turkiye'nin beni istenmeyen adam ilan ettigini duymadım ama muhaliflere ve basına gore öyle...Bir sonraki hükümette partim olsa bile ben görevde değilim" dedi.

İşte Denktaş'ın basın toplantısında söyledikleri:

 Otuz yıllık siyasi hayatım süresince defalarca çeşitli manevralara karşı mücadele etmek, ortaya çıkan zorluklara göğüs gererek inandığım yolda yürümekten vazgeçmemek, bir sorunu çözmek için uğraş verirken önüme çıkan veya çıkartılan engelleri aşamaycağımı anladığımda pes etmek yerine o engelin etrafından dolaşarak hedefime doğru ilerlemek günlük hayatımın bir parçası olmuştur. Beni hiç tanımayan insanların bana insafsızca küfretmelerini garipseyen ama bunu mesele yapıp kinlenmeyen, karşıtlarıma düşmanca değil dostça yaklaşmayı becerebilen, Kıbrıslı Türkün hala daha varolduğuna inandığım hoşgörü kültürüne sonuna kadar sahip çıkan bir karakteristik yapı içerisinde ve halkımızın bize verdiği görev neticesinde atandığım makamlardan değer alarak değil o makama değerini vererek geçirilen bir otuz yıl. Elbette bu süre içerisinde siz icraat yapmak için uğraş verirseniz yanlışlarınızda olur, çeşitli nedenlerle size saldıranlar ortaya çıkar, sebepli sebepsiz suçlamalarla boğuşmak zorunda kalırsınız, haklı haksız eleştirileri tecrübe çantaniza koyar ve yola devam edersiniz..Benim hayatım da böyle şekillendi.. Zaman zaman siyasi hayatımız çeşitli projelerle karşı karşıya kalır. Nedenini anlayamazsınız veya anlasanız da ciddiye almaz güler geçersiniz. Böylesi durumlarla karşılaştığınızda alacağınız karar, atacağınız adım,yapacağınız hamle sadece o anı değil geleceğide yeniden şekillendirebilir. Bu yeni şekillenme olumlu veya olumsuza doğru; bazen oyun kurucunun bazen oyuncunun bazende seyircinin etkisi ile olaylar şekillenir ve kendi yoluna girer. Dün yine bu salonda yaptığım kısa açıklamada aklanmadan bahsettim.Bugün neyin aklanacağına odaklanmanızı isterim. Sn Basın mensupları 8 Mayıs Çarşamba gün aldığım Maliye Bakanlığımdan istifa karari bildirimimde, Sn Başbakandan “bu hükümetin devamı halinde Meclis içerisindeki oyumu hükümet lehine kullanacağımı; görevden ayrılmamla birlikte tüm icraatlarımın denetlenmesini; bir yayın organında çıkan ‘haberi’ kullanarak savcılıktan dokunulmazlığımın kaldırılması için girişimde” bulunmasını “hassasiyetle” talep etiğimi vurgulamıştım. Bu talebin nedeni sadece kendime guvenim değil, ayni zamanda "dürüst siyaset polisliği"ne soyunarak aslında kendisine verilen görevi yerine getirmek için bahane arayan birisinin elinden oyuncağını almak, bu hamle ile birlikte içinden geçilen zor süreci daha da zora sokacak yeni bir hükümet oluşturma zaman kaybını engelleme, varolduğu söylenen "güven bunalımı" gerekçesini geçersiz kılmaktı. Bu hamleden sonra gerçekten dürüst bir "dürüst siyaset polisi" icraatı kesintiye uğratmaksızın polislik görevini de yürütür ve elde edeceği bulgularla 'suçluyu' yargıya havale eder kendini aklamış olurdu. Güvensizlik meselesi ile zaten kurulun dışında kalacağından ve Maliye Bakanlığı’na kimin atanacağı konusunda Başbakan’ın eli serbest olduğu, karşılığında bir talebte bulunmadığımdan; ve Sn Başbakanın yardımcısına danışanarak yeni Bakanı tesbit edeceğinden emin olarak “Güven” gerekçesinin de geçerliliği kalmadığının altını çizmek isterim. Yani aslında Sn Özersay benim bu hamlemden sonra, “temizlik, şeffaflık, hesap verebilirlik” adına kendisine engel olduğumu iddia ettiği unsurdan kurtulmuş bir şekilde icraata devam edebilecekken Hükümetten çekilmeyi tercih etti. Bir başka deyişle, kendisine yapılan telkinleri bahanesini de yaratarak yerine getirdi. Görev tamamlandı. Yeni bir hükümet kurulması, atamaların ve tebrik ziyaretlerinin bitmesi ve uyum sağlaması zaman kaybettiren bir iştir. Bu süre içerisinde alınamayan tedbirler halka olumsuz olarak yansır. Halkın refahını yükseltmek amacı ile hareket ettiğini iddia edenler böylesi zorlu bir dönemde böylesine sorumsuz davranamaz. Bu bilinç içinde yılların tecrübesi ile yaratmaya çalıştığı “bahane”yi ortadan kaldırarak kendisine verdiğim “hizmete devam” fırsatını heba etmesi açıklanabilecek bir olay değildir. Sn basın Uzun bir süreden beridir, bir grup yayın organında ve sosyal medyada bana yönelik “karakter katili” olarak niteleyebileceğim, sistematik saldırılılar, itibarsızlaştırma kampanyası, iftiralar ve haksız suçlamalar yer almaktadır. Bunların bir kısmı ile ilgili başlatmış olduğum hukuksal süreçler devam etmekte ancak, bunlarla ilgili süreç devam ederken başka saldırılara maruz kalmaktayım. Bunların tümüyle uğraşmak bir yanda gerçekten yorucuyken diğer yanda bu saldırıların siyasi etkileri de olmaktadır. Saldırıları yapanlar, organize ve/veya teşvik edenler rahattırlar. Çünkü sadece “çamur at izi kalsın” demektedirler. Benim açımdan ise, bu saldırıların altında yatan nedenleri, kişi veya kurumları tespit etmek, bunların nedenleri araştırmak ve tanımlamak zor, neredeyse imkansızdır. Yasal yollardan tabii ki hakkımı arayacağım ve aramaktayım. Ancak yasal süreçlerin sonuçlanması uzun zaman almaktadır. Bugün karşı karşıya olduğum benzer bir saldırı kampanyasına karşı 2016 yılında başlatmış olduğum yasal girişim hala daha sonuçlanmamıştır. Yani birileri çamur atar ve o gün o çamur üzerinize bulaşır ama, onun izlerini silmek için siz yıllarınızı harcarsınız. Gerçek anlamda aklanmaya ihtiyacı olanlar, siyasi çıkarları doğrultusunda, başkalarını çamur atarak, “kirli” gösterme siyaseti güderek kendilerini “temiz” olmakla ilişkilendirmeye çalışanlardır. Bu nedenle şu iddiamı rahatlıkla belirtebilirim: Ülkemizde siyaset hiçbir dönemde bu kadar kirlenmemişti çünkü hiçbir dönemde bugün olduğu kadar çamur atmak siyasetin ana unsuru olmamıştı. Birileri siyasal kariyerlerini başkalarına çamur atma üzerine inşa etmeye çalışırken tüm siyaset alanını bataklığın içine çektiklerini anlayamayacak kadar, duyarsız ve gözleri dönmüş durumdadır. İktidar ve koltuk hırsı bu olsa gerek. Her kim olursa olsun; görevi ne isterse olsun bir suç iddiası varsa bu iddianın yargı önüne gelmesi gerekmektedir. Yargı nasıl siyaset alanının yerini alamazsa, siyasi alan da yargının yerini alamaz. Son zamanlarda medyada “hükümet bozuldu bozuluyor”, “Yeni hükümet haftaya”, “Türkiye falanca kişi ve partileri istemez”, “Türkiye iki partiyle görüştü bu iş bitti” gibi yazılar sık sık yer aldı. Bu haberler tek elden yönetilir gibi sistematik bir hal almışlardı. Ve bu haberlere konu olan koalisyon ortağı her zaman ayni kişiydi. Halkın Partisi belli ki koalisyonun zayıf halkası olarak belirlenmiş ve hükümete onun üzerinden yıpratma kampanyası yapılmaktaydı. İşte tam bu noktada dün kullandığım “aklanmak isterim” sözcüğüne dönmek isterim. Ben hem kişi olarak hem isim olarak siyasi bir figürüm. Bu ülkede artık esas olarak aklanması gereken, benim üstümden, SİYASETİN TA KENDİSİDİR. Kıbrıs Türk Siyaseti bu tür söylem ve eylemlerde de arınmalıdır. Eylemler diyorum çünkü iş artık söylemden eyleme dönüşmüş, kedni yasalarımızda var olan yetkinin kullanımını engelleyerek ödemeler dengesini bozmak için yanlış bilgi aktarımına kadar varmış ise bunun sonucunu önce kendimizde aramak zorundayız. Ben de en az her Kıbrıs Türkü gibi Türkiye sevdalısıyım. Büyüdüğüm evde bunu öğrendim. Aynı evde Kıbrıslı Türkün onurlu, mücadeleci, halkını hayatı pahasına koruyan bir halk olduğunu ve bu halkın ciddi anlamda saygıyı hak ettiğini, bunu Dünya’nın da gün gele anlayacağını ve sabretmemiz gerektiğini duyarak büyüdüm. İşte bu nedenle gerçek bir Türkiye sevdalısı olarak ve Kıbrıslı Türk bir siyasetçi olarak kendi halkımın haklarını korumak ülküsünden geleceğimizin en önemli teminatı olarak gördüğüm KKTC Devleti’ne yürekten bağlanarak siyasetimi yürüttüm. Doğru bildiğim ne ise onu savundum. Demokrasi kültürümüzün gelişmesi için yıllarca tüm saldırı, eleştiri ve telkinlere rağmen eğilmedim, dik durdum.Yanlış gördüğüme yanlış dedim, ben yanlış yapmışsam özür dileyerek geri adım atmayı “erdem” bildim. 60 yaşına geldiğim bu günlere kadar bir karşıtıma bayda atarak biryerlere gelmeye çalışmadım. Başkasının sırtına basarak bir adım yukarı çıkmayı aklımın ucundan geçirmedim. Arkadan bıçaklayanlar oldu, affetmeyi ve şu küçük ülkede birbirimize darılmanın lüks oldğunu söyleyerek dargınlığımı içime atıp dostça yürüyüşe devam ettim. Her şeyden öte, hangi makamda olursam olayım “önce insan” olduğumu hiç unutmadım ve normal bir insan gibi, sevdim sevildim, üzdüm üzüldüm, kızdım kızıldım, doğrularım ve yanlışlarım da oldu ama asla ön yargılı olmadım, ayrıştırıcı olmadım kimseden nefret edemedim. Bu duygular içerisinde genç arkadaşımın bu yanlışını empati yaparak anlamaya çalışlıyorum ve ayni yaklaşım ile bu ülkede artık “SİYASET AKLANMALI” diyorum. Umarım bu olay siyasetimizin aklanması için son vesile olur. Değerli arkadaşlar, Bu hükümetin daha yapabileceği çok iş vardı ve birçoğu sadece Bakanlar Kurulu kararına kalmış hususlardı. Yani icaraat, önlem devam etmekteydi. Şimdi herşey durdu. Hayat devam ediyor ama döviz iniyor, kalkıyor borsa dalgalanmaya devam ediyor. Biz ise olmayan sorun yaratarak oyun içinde oyun oynatılmaya ve bu şekilde oyalanmaya devam ediyoruz. Rauf Denktaş Üniversitesi kurulmuş ve öğretim başlamıştır. Hayalimiz Surlaiçi’ni gerek kiralkayara gerek işe satın alarak büyük bir kampüs halıne getirmek. Lefkoşa Surlariçi’nin her karesinin değer kazanmasını sağlamaktır. O girişim yavaşlatırlarak kampüs gerekir denildiğinde her üniversiteye verilen kadar arazi bu üniversiteye de kiralandı. İnşaat izni verilmesi için “yol yok” veremeyiz denildi. Bu maksatla Bakanlar Kurulu’na bir önerge götürdüm.Tüzük hazırlayalım, kriter belirleyelim diyerek bu görev Kudret Bey’e verildi. Hiç birşey yapılmadı ama hayat devam ediyordu. Hazine malları yasasınca Maliye Bakanı’na verdiği yetkiyi kullkanak gerekli planlamanın yapılması ve izinlerin alınabilmesi için 10 yıllık kiralama yapmak sureti ile zaman kayıbını engelledim. 10 yılda 100 milyon yatırım yapacaksanız bunu 10 yıllık kira süresinde yapmazsınız. O neden ile Bakanlar Kurulu önergesi halen kurulda beklemektedir. Bahse konu kiralama yapıldığından beri Ulaştırma Bakanlığı ile yolun projesinin hazırlanması ve inşaatının yapılarak Kamu yolu olarak devredilmesi için görüşmeler yapılmaktaydı ve son aşamasına gelinmişti. Bu ülkede Rauf Denktaş Üniversitesi hayata geçsin diye başlatılan benim dönemimden önce başlamış ve müracaatlar yapılmıştı. Ben Bakan olarak görevimi yaptım, soyadım Denktaş olmasaydı bu izin verilmeyecek miydi? O nedenle bu bahaneyi kabul etmiyorum. Peki ne olmuştu görevimizin başındayız denilen 23 Nisan tarihi ile hükümetten çekiliyoruz denilen 8 Mayıs arasında? Basınımıza göre kapalı kapılar arkasında bir çok görüşme yapılmış, dıştan etkili telkinler gelmişti. Hükümetin işleyişi açısından ise doğrusunu isterseniz ortada sadece kocaman bir hiç vardı. Şubat 2018’den beridir bildikleri, Mart 2018’den beridir Sn Özersay’ın keyfinin gelip hazırlaması gereken tüzükleri hazırlamayarak bekletmesinden dolayı, ülkemize gelecek 100 Milyon TL’lik yatırımın uçup veya eriyip gitmesini, kurulacak yepyeni bir üniversitenin onay alamamasını, sağlanacak yüzlerce istihdamın yok olmasını, Rauf Denktaş adının bir üniversitede yaşatılmasının engellenmesini oturup izlememi bekliyordu Sayın Özersay? Bu üniversite için istenen şeyler, tüm diğer üniversiteler için istenenden ve sağlananlardan farklı değildi. Kaldı ki. Konunun Bakanlar Kurulu’na getirilmesi birkaç teknik neden ve kendi duyarlılığımdan dolayı idi. Çünkü Maliye Bakanı olarak, ilgili yasanın bana vermiş olduğu yetkiyle Devlet Emlak Malzeme Dairesine ait mülkleri 10 yıla kadar kiralama yetkisine sahiptim. Ben, benden önceki Maliye Bakanlarının yapmış olduğu yasal uygulamayı sürdürerek daha önceki Maliye Bakanları tarafından diğer üniversite ve başka yatırımcılara arazi kiralama prosedürünü takip ederek, benim Maliye Bakanı olmamdan önce yapılmış olan bir müracaatı, yetkimi yasal olarak kullanarak sonuçlandırdım. Keşke Sayın Özersay da böylesine büyük ve anlamlı bir yatırımın önemini kavrayıp, seçim öncesi temelsiz, dayanaksız ve abartılı söylemlerinin esiri olmayarak öncelikle bir akademisyen ve sonrasında bir karar verici bir siyasetçi olarak bu yatırıma katkı sağlamış olsaydı. Şu an Devlet Emlak Malzeme Dairesine ait arazi ve/veya mülklerin kiralanmasıyla ilgili yürürlükte bulunan yasa ile 2016 yılında değiştirilen İhale Yasası arasında bir çelişki mevcuttur. Bu çelişkiyi aşmak için Savcılık tüzük çalışması yapılması gerektiğini belirttiğinden dolayı Bakanlar Kurulu Sayın Özersay’ı bu konuyu sonuçlandırmak için görevlendirmişti. Ancak bu konu hala daha sonuçlandırılmamıştır ve her iki yasa da oldukları şekliyle yürürlüktedir. Değerli Basın mensupları 14 ayı bu hükümette olmak üzere neredeyse 3 yıldır Maliye Bakanlığı görevini sürdürmekteyim. Özellikle bu hükümet döneminde Maliye Bakanlığı olarak çektiklerimizi bir ben bir de bürokrat arkadaşlarım bilir. Deyim yerindeyse 14 aydır kendi yağımızla kendi ciğerimizi kavurduk. Çeşitli nedenlerle Türkiye’den para akışı bu hükümet döneminde sağlanamadı. Siyaset alanında buna sevinenler, neredeyse zil takıp oynayanlar oldu. Uçağa binerek Türkiye'ye gidip kendi kaynağımız kullanmamızı bile engellemek isteyenler oldu. Bunların da farkındayız. Kamu maliyemizi ve ekonomimizi sürdürülebilir bir noktaya getirinceye dek dış kaynağa olan acil ihtiyaç sürecektir. Bu bağlamda bugüne kadar bize destek olan tek ülke anavatan Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. KKTC’nin bir başka dış dayanağı hala daha yoktur. Anavatanla olan ilişkinin sağlıklı olarak sürdürülmesi her iki tarafın da ayni hassasiyetleri taşıması elzemdir. Ancak bugün önümüzde, bana yönelik olarak yürütülen kampanya sonucunda çöken bir başka hükümet denemesi daha vardır. Keşke sürdürebilseydik, farklılıklarımıza rağmen halkın iyiliği için asgari müştereklerde buluşabileceğimizi gösterebilseydik; keşke toplumda uzlaşmacı eğilimlere örnek ve destek olabilseydik. Keşke kucaklayıcı hareketleri eylemlerimiz, barışçıl uzlaşmacı dili söylemimiz yapmayı sürdürebilseydik. Olmadı. Olmamasını başaranlar kına yakabilirler. Bu toplumun karanlık günlere sürüklenmesini engellemek, her şeyin daha güzel olacağı güzel aydınlık günlere yelken açmasına katkı sağlamak en büyük dileğimdi. Bahanesi benim, aracısı Özersay liderliğinde Halkın Partisi’nin olduğu organize bir kampanya sonunda bu dileğimin gerçekleşmesi bir müddet ertelenebilir ama güzel günler göreceğimizden de eminim. 

Editör: TE Bilisim