Din İşleri Başkanı Talip Atalay, İnsan Hakları Günü ve Dini Yol Ofisi’nin 10’uncu kuruluş yıldönümü nedeniyle ara bölgede katıldıkları etkinlikle ilgili bazı iddiaların gündeme getirildiğini kaydederek, “İtibar yıkımı kolay yapılan bir iş. Maalesef kötü niyetli bazı çevreler samimi kesimlerin duyarlılığını kullanarak bizimle ilgili itibar yıkım operasyonu yürütüyor” dedi.
İstişare kapılarının bilgi almak, düşünce, endişe ve tavsiyelerini paylaşmak isteyen kesimlere açık olduğunu kaydeden Atalay, bu kesimlere daha önce de görüşme daveti yaptığını kaydederek, davetini yineledi.
Birlikte yaşanılan veya komşuluk edilen toplumların dilini ve kültürünü öğrenmenin son derece önemli olduğunu söyleyen Atalay, “Din görevlilerinin Rumca öğrenmesinin yadırganmasını şaşkınlıkla anlamlandırmaya çalışıyorum” dedi.
Kıbrıs Barış Sürecinde Dini Yol Ofisi’nin İsveç Büyükelçiliği desteğiyle yaklaşık 10 yıldır faaliyetlerine devam ettiğini kaydeden Atalay, dün hem İnsan Hakları Günü hem de ofisin kuruluşunun 10’uncu yıl dönümü nedeniyle ara bölgede dini yetkililerin de katıldığı bir etkinlik düzenlediğini anımsattı.
Atalay, yazılı açıklamasında, “Kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi için etkinlikle ilgili iddialara açıklık getirilmesini gerekli gördüm” dedi.
“GEÇMİŞTE YAŞANILAN ELİM HADİSELERE İLİŞKİN DOĞRUDAN DEĞERLENDİRME YAPILMADI”
Dini yetkililerin görüşmede, geçmişte yaşanılan elim hadiselere ilişkin doğrudan değerlendirme yapmadığını kaydeden Atalay, sürecin dini alana etkilerinin konuşulduğunu söyledi.
Alatay, Din İşleri Başkanlığı’nın öncelikli görevinin kuzeydeki gibi güneydeki cami, mezarlık, şehitlik gibi dini emlak ve mirasa sahip çıkmak olduğunu kaydetti.
Güney Kıbrıs’ta yüzün üzerinde cami olduğunu da anımsatan Talip Atalay, “Güney’deki 8 camimiz ibadete açıktır. Hala Sultan Tekkesi başta olmak üzere camilerimizin açılması, mezarlıklarımızın, şehitliklerimizin ve tekkelerimizin bakımlı olması, ayakta kalması ve kullanıma açılması için çalışmalarımız devam ediyor” dedi.
“TÜM DİNİ MİRASIMIZIN KORUNMASINI VE DAİMİ OLARAK KULLANIMDA OLMASINI HEDEFLİYORUZ”
Din İşleri Başkanı Talip Atalay şunları da kaydetti:
“Biz, dini mirasın tamamına, Kıbrıs Türk geleneğinin devamı olan Kıbrıs Osmanlı-İslam uygulamalarına da uygun biçimde din ve inanç özgürlüğü çerçevesinde yaklaşıyoruz. Bu çerçevede tüm dini mirasımızın korunmasını ve daimi olarak kullanımda olmasını hedefliyoruz. Bunun hem tarihi hem de temel insan hak ve özgürlükleri açısından hakkımız olduğu düşünüyoruz. 
Yine adadaki Müslüman Türk geleneğinin bir gereği ve insan hak ve hürriyetleri bakımından, Kıbrıs’taki diğer din mensuplarının mabet ve mezarlıklarında dini sembollerini koruma ve kullanma haklarını destekliyoruz. Bize göre Güney Kıbrıs’taki cami, tekke ve mezarlık ve şehitliklerimiz ve diğer mekanlarımızda bulunan veya başka bir yere taşınan dini materyaller nasıl bizimse, kiliselerdeki dini materyaller de hangi kiliseden alınmışsa, o kilisenin sahip olduğu dini gruba aittir. Bu konuda bizim ya da diğer inanç gruplarının lehine verilecek herhangi bir kararı destekleriz.”
“DİN GÖREVLİLERİNİN RUMCA ÖĞRENMESİNİ YADIRGAYANLARI ŞAŞKINLIKLA ANLAMLANDIRMAYA ÇALIŞIYORUM”
Bu konudaki son kararı siyasi erkin vereceğini vurgulayan Din İşleri Başkanı Atalay şunları ekledi:
“Bizim yetkimiz dışında kalan bir konuyla ilgili, ister bir kilise materyali, isterse başka bir şeyin iadesi konusunda hiçbir yerde ve kimseyle ne görüşme ne de pazarlık yapmamız söz konusu değildir. Bu durum, görüştüğümüz tüm kesimlerce bilinmekte ve muhataplarımızla görüşmelerimiz bu çerçevede gerçekleşmektedir.  Sadece din görevlilerimizin değil, toplumsal olarak başta farklı diller olmak üzere kendimizi geliştirmemiz gerektiğini söylemeyi bile gereksiz görüyoruz. Hele de birlikte yaşadığımız veya komşuluk ettiğimiz toplumların dilini ve kültürünü öğrenmek son derece önemlidir. Ötesi sadece nerede yaşadığını bilmemek anlamına gelir. Fatih Sultan Mehmet Han gibi, birçok dili konuşabilen, kültür ve bilimin farklı alanlarına hakim olmalarıyla haklı olarak övündüğümüz ecdadın mirasçısı olduğunu her fırsatta ayrıca vurgulayanların, başta zaten Güney Kıbrıs’ta görev yapan, orada Rumlarla birlikte yaşayan din görevlilerinin Rumca öğrenmesini yadırgamış olmalarını şaşkınlıkla anlamlandırmaya çalışmaktayım.”
“ZULMÜN HOŞ GÖRÜLMESİ YA DA AKLANMASI ASLA SÖZ KONUSU OLAMAZ”
Atalay şunları da kaydetti:
“Zaman zaman medyada ve sosyal medyada gözlediğimiz bazı endişe ve eleştiriler çerçevesinde, geçmişte toplumumuza karşı işlenilen suç ve kabahatler kim tarafından işlenmiş olursa olsun (din adamları, siyasiler veya başka kesimler), bu cürümler tarih önünde sabittir ve hiç kimse bunu değiştiremez ve gölgeleyemez. Zulmün hoş görülmesi ya da aklanması asla söz konusu olamaz. Kıbrıs Türk toplumu olarak, 1963 ve sonrası sürece ve sürecin aktörlerine nasıl baktığımıza ilişkin görüşlerimiz muhataplarımızla defalarca ve bütün açıklığıyla paylaşılmıştır.  Bu çerçevede yanlış amaçlara alet edilen, istismar edilen her inanç, bizatihi kendisi kurbandır. Bir inancın siyasi, etnik ve mali amaçlara ulaşmak üzere dayanak olarak istismar edilmesi, her şekilde bizzat o inancı değersizleştirir, kurban haline getirir. Bu konularda ikili görüşmelerde her zaman ifade ettiğimiz ve basında da zaman zaman çağrıda bulunduğumuz üzere, bilgilenmek, düşünce, endişe ve tavsiyelerini paylaşmak isteyen tüm görüş sahiplerine istişare için kapımız her zaman açıktır. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak sadece zarar verir. Özellikle medya ve internet ortamından hakkımızda değerlendirme yapan, kendilerini iyi niyetli bulduğumuz, davet ettiğimiz ancak hala misafir edemediğimiz kesimleri paylaşımlarından önce bizlerle görüşmeye yeniden davet ediyorum. Malum olunduğu üzere itibar yıkımı kolay yapılan bir iştir. Maalesef bizim de haksız bir biçimde en ağırlarından geçtiğimiz itibar yıkımı operasyonları, kötü niyetli bazı çevrelerce, samimi kesimlerin duyarlılıkları kullanılarak yürütülmektedir, İlahi adaletin tecelli edeceği bilinciyle lütfen bu tuzağa düşmeyelim.”