Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genek Başkanı Tufan Erhürman, Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde DİYALOG TV ekseninde yaşananları bir kez daha düşünmek gerektiğini belirtti, “Bize ait bir yayın platformuna sahip olmalıyız” dedi.

Erhürman sosyal medya hesabından şu paylaşımı yaptı:

DİYALOG TV HADİSESİ ÇERÇEVESİNDE YENİDEN DÜŞÜNELİM

Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde DİYALOG TV ekseninde yaşananları bir kez daha düşünmek, gerekiyor sanırım.

Ülkemizdeki televizyonlar TÜRKSAT üzerinden uyduya çıkıyorlar. Ama bu “tercih”i esas itibarıyla dünyaya seslerini duyurmak için değil, KKTC sınırları içerisinde yaygın olarak izlenebilmek için yapıyorlar. Çünkü KKTC’nin kendine ait bir yayın platformu yok. Yani TÜRKSAT üzerinden uyduya çıkmazsanız, yalnızca dünyaya sesinizi duyuramama sorunu ile karşı karşıya kalmıyorsunuz. Aynı zamanda KKTC’de yaygın olarak izlenebilme olanağını da yitiriyorsunuz.

TÜRKSAT üzerinden uyduya çıkmak, Türkiye Cumhuriyeti’nde (TC’de) kayıtlı bir şirket üzerinden uyduya çıkıldığı ve bu şirket de doğal olarak TC hukukuna ve TC kurumlarının (mesela RTÜK’ün) kararlarına tabi olduğu için, uydu yayınlarında dolaylı olarak bu hukukun ve bu kurumların kural ve kararlarına tabi olmak sonucunu doğuruyor.

RTÜK, TÜRKSAT üzerinden uyduya çıkan bir KKTC televizyonunun (veya başka ülke televizyonunun) TC’deki mevzuatın ihlali niteliğinde bir yayın yaptığını tespit ettiğinde ne oluyor? TÜRKSAT’a, bu yayının uydu üzerinden yapılmasını durdurma kararını tebliğ ediyor. TÜRKSAT da yayını durduruyor. Peki bunun sonucu ne oluyor? İlgili TV kanalı yalnızca uyduya çıkma hakkından mahrum olmuyor. KKTC’nin kendine ait bir yayın platformu olmadığı için, KKTC’de yaygın biçimde izlenme olanağını da yitiriyor.

Bizim de, tüm ülkeler, tüm halklar gibi doğal talebimiz ne? Kendi ülkemizde yapılacak yayınların kendi hukukumuza ve kendi kurumlarımızın (mesela YYK’nın) kararlarına tabi olması. Bunu yapabilmenin yolu, bize ait bir yayın platformuna sahip olmamız. Kendi televizyonlarımızın bu platform üzerinden, bu ülkede yaygın olarak izlenebilmesini sağlayabilmemiz. Yani başka pek çok alanda olması gerektiği gibi, kendi ayaklarımız üzerinde durabilmemiz. Bu olanak sağlandığında, dünyaya sesini duyurabilmek için Türkiye Cumhuriyeti’nin bir şirketi üzerinden de yayın yapmak isteyen bir televizyon kanalı varsa, onun gerekli ödemeyi yaparak ayrıca bu olanağı da kullanabilmesi. Ama herhangi bir sebeple uydu yayını durdurulursa, KKTC’deki yayın platformu üzerinden KKTC’de yaygın olarak izlenme olanağını yitirmemesi. KKTC’de yaptığı yayınların da, yalnızca KKTC hukukuna ve KKTC kurumlarının kararlarına tabi olması.

Bu nedenle, kendi basın özgürlüğü ve çok seslilik anlayışımız çerçevesinde oluşan hukukumuza ve yine bu çerçevede şekillenen YYK gibi kurumlarımızın kararlarına tabi bir yayın politikasını bu ülkede yapılan TV yayıncılığına hakim kılmanın yolu, kendi yayın platformumuza sahip olmaktır. Hükumette olduğumuz dönemde böyle bir çalışma başlatmış ancak maliyet çok da yüksek olmamasına karşın, “döviz krizi”nin de etkisiyle bu ihtiyacı öncelikli hale getirememiştik. Bugün de yeni bir mali-ekonomik krizle karşı karşıyayız. Ancak bugün yaşadığımız tartışmaları yeniden yaşamamak için, en uygun dönemde, gerekli kaynağı yaratarak bu yatırımı yapmak zorundayız.

Evet, daha önce de söylediğim gibi, DİYALOG TV’deki yayın çerçevesinde verilen uydu yayınının durdurulması kararını basın özgürlüğü çerçevesinde kabul edilebilir bulmuyorum. Bir programda bir hukuk ihlali tespit edilse bile, o ihlal sebebiyle yayının tamamen durdurulmasını ölçülülük ilkesine uygun görmüyorum. Bununla birlikte yaşadığımız sorunu, olması gerekeni tartışabilmek açısından da değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Mali imkanlarımızın elverdiği ilk fırsatta, kendi yayın platformumuzu oluşturmak için kaynak yaratalım. Kendi ayaklarımız üzerinde duralım ve bu tip sorunları TC-KKTC ilişkileri çerçevesinde tartışmaktan uzaklaşalım.

Dünya basın özgürlüğü günü bir kez daha kutlu olsun.

Editör: TE Bilisim