CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman Kıbrıs sorununda “siyasi eşitlik” tartışmasını değerlendirdi.

Erhürman açıklamasında “‘sanıldığının veya iddia edildiğinin aksine, siyasi eşitlik ve kararlara etkili katılım işlevsel bir devlet yapısı açısından olumsuz değil, onun temel güvencesidir.'” dedi.

Erhürman’ın açıklaması şu şekilde:

Siyasi Eşitlik Meselesi
Crans Montana’dan bu yana masadaki müzakere zemini olan federasyonla ilgili olarak en çok gündeme gelen ve tartışılan parametre “siyasi eşitlik”tir.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de bunun farkında olduğu içindir ki 25 Temmuz 2019 tarihli, 2483 sayılı kararında konuya yeniden vurgu yapmak ihtiyacı duymuş ve “siyasi eşitlik” ile ilgili pozisyonunu bir kez daha açıkça ortaya koymuştur. Kararda, “siyasi eşitlik”in anlamı ile ilgili olarak 1991 tarihli 716 sayılı kararın 4’üncü paragrafına atıf yapılmıştır.
Bu paragrafta “iki toplumun siyasi eşitliği”nin Genel Sekreter’in 8 Mart 1990 tarihli raporunun I’inci ekinin 11’inci paragrafında belirtildiği şekilde anlaşılması gerektiği vurgulanmıştır.

Siyasi Eşitliğin İçeriği
Genel Sekreter, 8 Mart 1990 tarihli raporunun I’inci ekinin 11’inci paragrafında federasyonda “siyasi eşitlik”in unsurlarını şu şekilde sıralamıştır:
1. Siyasi eşitlik tüm federal devlet organ ve kurumlarında sayısal eşitlik anlamına gelmez.
2. Siyasi eşitlik, kurulacak federal devletin anayasasının ancak iki toplumun da onayıyla kabul edilmesini ve değiştirilmesini gerekli kılar.
3. Siyasi eşitlik, iki toplumun da federal devletin tüm organlarına ve kararlarına etkili katılımını gerekli kılar.
4. Siyasi eşitlik, federal devletin iki toplumdan herhangi birinin çıkarlarına aykırı kararlar alamamasının güvence altına alınmasını gerekli kılar.
5. Siyasi eşitlik iki federe devletin eşitliğini ve eşit işlev ve yetkilere sahip olmasını gerekli kılar.
Görüldüğü gibi federasyonda siyasi eşitliğin ne anlama geldiği ve içeriğinin ne olduğu BM Genel Sekreteri tarafından 1990 tarihli raporda açık biçimde belirlenmiş, 1991 tarihli 716 sayılı kararda siyasi eşitliğin bu şekilde anlaşılması gerektiği vurgulanmış, en son Temmuz 2019 tarihli 2483 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararında da bu vurgu teyit edilmiştir.
O nedenledir ki siyasi eşitliğin Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların federal devletteki tüm kararlara etkili katılımının güvence altına alınmasını gerektirdiği son derece açıktır. Bunun yeniden tartışılması aslında BM müktesebatında kapatılmış olan bir konunun tartışmaya açılmasıdır ki bunu yalnızca Kıbrıslı Türklerin haklarını savunmak açısından değil, müzakere zeminini sıfırdan tartışmaya başlamanın kaybettireceği zamanı da dikkate alarak değerlendirmek ve bu tartışmayı ortadan kaldırmak gerekir. Bu sadece Kıbrıslı Türklerin değil, müzakere zeminini koruma yükümlülüğü altında bulunan BM’nin de meselesidir.

Kararlara Etkili Katılım Devletin İşlevselliği Açısından Olumsuz mudur?
Federasyon tartışmaları sırasında Kıbrıs Rum tarafının kararlara etkili katılım konusunda dile getirdiği temel endişe, her iki toplumun (dolayısıyla Kıbrıslı Türklerin de) federal devletin her kararında en az bir olumlu oyunun aranmasının devletin işleyişini tıkayacağı ve işlevsel bir devlet yapısını ortadan kaldıracağıdır. Oysa, aslında bu konuya iki toplumlu bir federasyonda federal devletin kararlarının her iki toplumun da iradesini yansıtması açısından bakmak gerekir. Federal devletin kararları iki toplumdan sadece birinin iradesini yansıtırsa, bu kaçınılmaz olarak iradesi yansımayan toplumun kararları tanıması ve bunlara uyması açısından sorunlar yaratacak, giderek federal devletin yalnızca bir topluma ait olduğu algısını besleyecektir. İki toplumlu federasyon uzlaşma arayışını gerektirir ve işlevsellik ancak her iki toplumun da federal devlet tarafından verilen kararlara gönüllü olarak uymasıyla mümkündür. Dolayısıyla sanıldığının veya iddia edildiğinin aksine, siyasi eşitlik ve kararlara etkili katılım işlevsel bir devlet yapısı açısından olumsuz değil, onun temel güvencesidir.
Crans Montana sonrasında, içinde bulunduğumuz koşullarda yapılması gereken, sonuç odaklı ve ucu açık olmayan bir müzakere sürecinin başlatılmasına katkı koymaktır. Bunun için de BM müktesebatında ne anlama geldiği çok açık olan “siyasi eşitlik” ile ilgili tartışmanın ortadan kaldırılması gerekir. Bu tartışmanın devam ettirilmesi, yıllar içerisinde üzerinde mutabakata varılmış olan pek çok şeyin yeniden tartışmaya açılması anlamına gelir ki böyle bir yaklaşım kuşkusuz en kısa sürede çözüme ulaşma hedefiyle uyum içerisinde değildir.”