Ankara’da düzenlenen  “Kıbrıs’ta Son Söz” başlıklı uluslararası konferansın sonuç bildirisi yayımlandı.
“Doğu Akdeniz’in yeni jeostratejisi ve jeoplolitiği içinde Türkiye ve KKTC, Kıbrıs stratejisini gözden geçirmek ve temel değişikliklere gitmek zorundadır” denilen sonuç bildirisinde, “federal ortaklık görüşmelerine bırakıldığı yerden ve/veya Guterres Belgesi çerçevesinde devamın ciddi bir hata olacağı değerlendirilmiştir” ifadesi kullanıldı. 
“Kıbrıs’ta Son Söz” başlıklı uluslararası konferansın sonuç bildirisinde şunlar kaydedildi:
“Kıbrıs konusu, sadece ‘Doğu Akdeniz’in kontrolünde kimlerin etken olacağı’ değil, doğrudan Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk Halkının güvenliği ve refahı konusudur. Özetle  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC), Mavi Vatan’ın ve Ana Vatanın da kaderini etkileyecek önemi haizdir. 
Doğu Akdeniz’in yeni jeostratejisi ve jeoplolitiği içinde Türkiye ve KKTC, Kıbrıs stratejisini gözden geçirmek ve temel değişikliklere gitmek zorundadır.
Her şeyden önce; KKTC’nin güvenliği Türkiye’den başlar. Türkiye’nin güvenliği Kıbrıs’tan başlar.

Bu; vazgeçilmez, değiştirilmez, değiştirilmesi teklif bile edilemez temel kuraldır. 

Buna şu kuralı da aynı kuvvetle ilave etmek durumundayız: 

Kıbrıs Türkü’nün refahı Türkiye’den başlar. Türkiye’nin refahı KKTC’nden başlar.

Bu düşüncelerle “Kıbrıs’ta Son Söz…” başlıklı bu toplantı Türkiye Barolar Birliği (TBB) tarafından toplumsal sorumluluk gereği “Kıbrıs’ta hak ve çıkarlarımızı gözetecek şekilde yeni bir yol haritası oluşumuna katkı” amacıyla düzenlenmiştir. Ayni düşüncelerle bu toplantı, sahaya çok daha sağlam hukuki argümanlar üretilmesine katkıda bulunmak için gerçekleştirilmiştir.  
Kıbrıs uyuşmazlığı, Rum/Yunanlıların Helenizm ideolojisine bağlı olarak Kıbrıs, Doğu Akdeniz ve Ege’de egemenlik alanlarını genişletme ve Doğu Akdeniz’de gözlenen ve giderek büyüyen “deniz yetki alanları ihtilafı” nedeni ile iki halk arasında bir mesele olmanın çok ötesine geçmiştir. Dünyanın en stratejik bölgelerinden birinde yaşanan bu rekabet ve çekişmeler arasında kalan Kıbrıs adasının siyasi geleceği, bir anlamda dünya dengelerinin yeniden kurulmasına yol açabilecektir. 
“BM PARAMETRELERİ ARTIK YETERLİLİĞİNİ YİTİRMİŞTİR”
İçinde bulunduğumuz koşullarda  1977-1979 Doruk Anlaşmaları ve Kıbrıs uyuşmazlığının çözümüne ilişkin BM parametreleri artık yeterliliğini yitirmiştir. Nitekim 42 yıldır devam eden federal ortaklık müzakerelerinden sonuç alınamamıştır. Bunun ana nedeni Rum  ve Yunan taraflarının Helenizm idealinin etkisi altında mutlak siyasi eşitlik temelinde yetki paylaşımını, iki halkın ayrı coğrafya zeminine sahip olmasını ve Garanti ve İttifak Antlaşmalarını reddetmesidir. 
20-21 Eylül 2019 tarihleri arasında gerçekleşen “Kıbrıs’ta Son Söz” toplantısında gerçekleştirilen oturumlarda ortaya çıkan ana fikirler şöyle özetlenebilir:
1977-1979 Doruk Anlaşmalarında öngörülen iki kesimli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe bağlı federal ortaklık hedefinin, 42 yıldır süren başarısız müzakereler sonunda  hüküm süren siyasi, sosyal, ekonomik ve psikolojik koşullar nedeni ile  Kıbrıs için uygun bir uzlaşı modeli olamadığı görülmektedir. 
Bu koşullarda Rum tarafı ile ancak federasyon dışındaki  alternatif çözüm modellerinin ele alınacağı bir müzakereye girilmesinin uygun olacağı, bu noktadan sonra uygulanabilir ve sürdürülebilir olmayacağı görülen federal ortaklık görüşmelerine bırakıldığı yerden ve/veya Guterres Belgesi çerçevesinde devamın ciddi bir hata olacağı değerlendirilmiştir. 
“…İSABETLİ ADIMLAR”
Mevcut çıkmazın aşılabilmesi için Kıbrıs Türk tarafının Rum tarafına  rahatlık kazandıran  statükonun değişmesini sağlayabilecek girişimler planlamasına ve uygulamasına ihtiyaç olduğunun altı çizilmiştir. Türk tarafının son dönemde Türkiye’nin Kıta Sahanlığı ile KKTC’nin TPAO’ya verdiği lisans alanlarında sondaj çalışması başlatması ve Kapalı Maraş’ı KKTC yönetiminde eski sakinlerinin dönmelerine açma projesi, bu yönde atılan isabetli adımlar olarak görülmektedir. Bunlara benzer yeni adımların eklenmesi isabetli olacaktır. Diğer yandan Kıbrıs Evkaf İdaresinin  Maraş bölgesindeki vakıf taşınmazlar ile ilgili hakları hassasiyetle korunmalıdır. 
Ne yazık ki üçüncü taraflar mevcut çıkmazın aşılmasını sağlayacak  adımların atılmasına katkı koymamaktadır. 
“EN İYİ SEÇENEK İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM”
Çıkış yollarının ele alındığı bu uluslararası konferansta federal ortaklık hedefine ulaşmada karşılaşılan aşılması imkansız engeller nedeni ile Kıbrıs Türk Halkı’nın bağımsız egemen eşitliğini gözetecek şekilde en iyi seçeneğin iki devletli çözüm olduğu, bunun için KKTC’nin siyasi ve ekonomik görünürlüğünün ve saygınlığının yükseltilerek zaman içinde uluslararası  tanınmışlığının pekiştirilmesinin en doğru yol olacağı değerlendirilmiştir.  Bu maksatla uygun koşullarda Rum tarafı ile alternatif bir çıkış olarak “kadife ayrılık” yolunun denenebileceği tartışılmıştır. Sonuçta, KKTC’nin 36 yaşında, kendi toprakları üzerinde egemen bir devlet olduğuna işaret edilmiştir. Kıbrıs Rum tarafının yıllardır olası yeni bir ortaklık devletine Kıbrıs Türk tarafını egemen eşit kurucu ortak olarak değil azınlık olarak eklemek istemesinin Türk Milleti’nce kabul edilmesinin mümkün olmadığının altı çizilmiştir.
Bütün bu gerçeklerin kapsamlı ve süreklilik arz eden tanıtım kampanyaları  ile uluslararası kamu oyuna daha etkin bir şekilde anlatılması gerektiğine vurgu yapılmıştır. 
Kıbrıs’ta 1963 yılında Rum tarafının bozduğu hukuki düzenin meşrulaştırılması ve bu bozuk düzenin devamında Birleşmiş Milletler Teşkilatının payı bulunduğuna dikkat çekilmiştir. 
Doğu Akdeniz’de yeni enerji politikaları ve girişimleri oturumunda; Doğu Akdeniz gibi yarı kapalı denizlerde yetki alanlarının belirlenmesinde deniz hukuku ve içtihatlara göre tüm paydaşların hakkaniyet çerçevesinde haklarının gözetilebilmesi için mutabakata varılmasının gereği vurgulanmıştır.  
“KITALARA YAKIN ADALARIN DENİZ YETKİ  ALANLARINA SINIRLAMALAR GETİRİLMEKTEDİR”
Deniz hukuku ve içtihatlara göre ayrıca hakkaniyet ilkesinin gözetilebilmesi için kıtalara yakın adaların deniz yetki  alanlarına sınırlamalar getirilmektedir. Bunun için de hudut belirlemede deniz sahilinin uzunluğu ve nüfus gibi faktörlere bakılmaktadır. Örneğin Türkiye’nin ana kıtasından 2 km mesafede olan Meis gibi üzerinde sadece 300 kişinin yaşadığı küçük bir adanın kıtalar ile eşit hak sahibi olamayacağına dikkat çekilmiştir. 
Keza, Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar henüz mutabakatla paylaşım gerçekleştiremedikleri için Kıbrıs’ta deniz yetki alanlarının ortak mal sahipliğinin devam ettiğine işaret edilmiştir.  
“KAPALI MARAŞ’IN KKTC YÖNETİMİNDE, VAKIF MALLARININ HUKUKİ DURUMUNU DA DİKKATE ALARAK ULUSLARARASI HUKUK TEMELİNDE İSKANA AÇILMASI”
Oturumlarda ayrıca aşağıdaki hususların altı çizilmiştir:  
•    KKTC’de süratle mal ve hizmet sektöründe üretim ekonomisine geçilmesi. 
•    Türkiye’den gelen sudan azami şekilde yararlanılarak tarım ve hayvancılığa dayalı sanayi sektörünün geliştirilmesi. 
•    Türkiye ve KKTC arasında ticaretin kolaylaştırılması. 
•    Türkiye’den KKTC’ye kablo ile elektrik getirilmesi projesinin süratle hayata geçirilmesi. 
•    KKTC’nin ihracatı önündeki Rum engellemelerinin,  Türkiye tarafından, teknolojinin bütün imkanları da kullanılarak en pratik şekilde geçersiz kılınması. 
•    Bariz bir insan hakları ihlali olan hava taşımacılığı ambargosuna karşı uluslararası hukukun öngördüğü tüm imkanların kullanılması. 
•    KKTC’nin dünya ile bütünleşmesinde önemli rol oynayan ve ekonomik anlamda katma değer yaratan turizm ve yüksek öğrenim alanının sürdürülebilir kılınmasında gerekli stratejik planların uygulamaya ivedilikle geçirilmesi.
•    Uluslararası spor müsabakalarında uygulanan ambargoya karşı da benzer adımların atılması. 
•    Taşınmaz Mal Komisyonu’nun çalışmalarının hızlandırılması ve faaliyetlerini kısıtlayan sebeplerin giderilmesi. 
•    Garanti ve İttifak Antlaşmalarının hiçbir şekilde tartışmaya açılmaması.
•    Kapalı Maraş’ın KKTC yönetiminde, Vakıf mallarının hukuki durumunu da dikkate alarak uluslararası hukuk temelinde iskana açılması.”