Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay BM Genel Sekreteri adına geçici olarak görevlendirilmiş olan Lute’un Kıbrıs’taki temasları konusunda değerlendirmelerde bulunarak “Birleşmiş Milletler şapkadan tavşan çıkarmayacak demiştim, nitekim durum tam da öyledir. BM geçici temsilcisinin taraflar arasında ortak bir vizyon yokken, tarafların neyi müzakere edecekleri konusunda bir uzlaşı yokken doğrudan referans kağıdı denilen belgenin hazırlığına geçmesi doğru bir yaklaşım değildi. Bu nedenle de yıl sonuna kadar hazırlanacağı söylenen belge öyle görülüyor ki hazırlanamayacak. Atı arabanın önüne koymamak gerekirdi. Önümüzdeki dönemde buna dikkat edilmelidir. Genel Sekreterin kendi raporunda işaret edilen yol haritasının dışına çıkılıp ortak vizyon eksikliği görmezden gelinerek yürünmeye çalışıldığı için bahse konu kağıdın hazırlanması daha da zorlaşmıştır. Sorun, konunun esasına dair görüş ayrılığı devam ederken, yani tarafların neyi müzakere edecekleri konusunda dahi farklı düşündükleri ortadayken bunun yok sayılması ve günün sonunda herkesin kendi istediğini anlayacağı bir belge çıkarılmasına odaklanılıyor olunmasıdır” ifadelerini kullandı.
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, dün akşam BRT’de katıldığı “Hukuksal Görüş” programında gerek bölgesel politikalar gerekse Kıbrıs konusunda yaşanan son gelişmeleri değerlendirdi.
DÜNYA POLİTİKASINDA ÇOK ÖNEMLİ DEĞİŞİMLER YAŞANIYOR
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, bir soruya verdiği yanıtta günümüzde bazı ülkelerin liderleri açısından daha ziyade kişilerin ön plana çıktığı devlet ve uluslararası örgüt kurumsallaşmasının gerilediği enteresan bir döneme girildiğini, dünyanın on yıl öncesine göre çok daha az öngörülebilir bir dünya olduğunu belirterek bunun dış politikada ve doğal olarak da Kıbrıs sorununda tahminde bulunulmasını çok zorlaştırdığını belirtti.
İçinde bulunduğumuz dönemin bazen ikili ilişkilerin hiç tahmin edilemeyecek sonuçlara sebebiyet verdiğini bazen de bu bireysel çıkışlardan dolayı çok ağır bedellerin ödenebildiği bir dönem olduğunu belirten Bakan Özersay, “Mesela Amerika ile Çin arasındaki ikili ilişkide ticaret savaşlarının neden olduğu unsurlara baktığınızda örneği görülmemiş bir durumu görebilirsiniz veya Kaşıkçı cinayetinin global politikanın merkezine oturması bir tesadüf müdür? Yoksa örneğin İran’a uygulanacak olan yaptırımlar bağlamında petrol arzının azalması ihtimaline karşı Suudi Arabistan’ın petrol arzını artırması için Suudi Arabistan’a bir baskı unsuruna mı dönüşmüştür. Bunları görmek lazım diye düşünüyorum” dedi.
Bakan Özersay şöyle devam etti:
“Böyle bir dönemde Kıbrıs’a baktığım zaman, geçen elli yılda Sisyphos’u ve taşı tepeye çıkarmaya çalıştığı ve her defasında da taşın aşağıya düşüşünü görüyorum. Sisyphos gibi o taşı sürekli iterek tepeye çıkarıp ondan sonra tekrar tekrar düştüğü bir elli yıl. Burada sonuç alınamama ve başarısızlığın bir karineye dönüştüğü, başarının ve çözümün bir istisna halini aldığı enteresan bir durum var.  Gerçekçi analiz yapacaksak, beğenmiyor olsak da görmek zorundayız. İkincisi Brexit’i görüyorum mesela. Yani garantör ülkelerden bir tanesi olan Birleşik Krallığı AB’den çıkış için kendinin bile nerede olduğunu bilmediği bir tartışmanın göbeğinde görüyorum. Şimdi siz Kıbrıs sorununun çözüldüğü, yeni bir düzenin yaratıldığı, ya da müzakerelerde çok önemli bir aşamaya geldiği fakat İngiltere’nin içerisinde olmadığı bir dönem hatırlıyor musunuz? Yani Zürih ve Londra’da, ya da Burgenstock müzakerelerini aldığınızda İngilizlerin rolünü düşünüyorum. Greentree görüşmelerini ele aldığınızda rollerini bilebiliyorum. Brexit gibi bir problemle uğraşan Birleşik Krallığın Kıbrıs meselesinde hemen şimdi nasıl bir rol üstleneceğini çok öngöremiyorum. Bu bağlamında hemen bir şeyin olacağı gibi bir beklentinin doğru olduğunu söyleyemem.
AB’ye baktığım zaman bir Yunanistan’ın veya diğer aktörlerin gelecek yıl yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerini ciddi anlamda önemsediğini görüyorum. Fransa’nın çok ciddi ekonomik ve sosyal bir krizle baş etmeye çalıştığını ve bunun kaçınılmaz olarak sadece Fransa’da değil bir Yunanistan ve Almanya’da da, AP seçim sonuçlarına yansıyacağını düşünüyorum. Her hükümetin kendi iç meselelerine biraz daha fazla odaklandığı bir dönemden geçiyoruz. Mesela bir Fransa, bir Almanya şu anda Suriye’de yaşanan gelişmelere ne kadar hassas davranıyor bakmak lazım. Böyle bir ortamda bu ülkeler Kıbrıs sorununun çözümüne odaklanabilir veya süreci ileriye taşımak için gerçekten bir çaba ortaya koyabilir mi?
Türkiye Cumhuriyeti açısından bakacak olursak orada da gelecek yıl yapılacak olan yerel seçimler var. Bu seçimler bazıları açısından önemsiz gibi görülse de Türkiye’de sistemin değişmiş olması ve yerleşmekte olması nedeni ile her seçim hala son derece önemli.
Kıbrıs adasına çok yakın bir yerde, gerçek anlamda sıcak bir çatışmanın ara ara yaşandığı bir de Suriye krizi var. Orada hızlı gelişmeler oluyor. Amerika’nın kendi askerlerini Suriye’den çektiği, Türkiye Cumhuriyeti’ni uzun bir aradan sonra önemli ve etkili bir müttefik olarak tanımladığı, Suriye’de Türkiye Cumhuriyeti’ne önemli bir rol biçtiği, daha doğrusu Türkiye’nin kendine bu bölgede önemli bir rol biçtiği bir dönemden geçiyoruz. Böyle bir ortamda uluslararası bir konferansta oturup Kıbrıs meselesini çözeceğiz diyebileceğimiz bir dönemde miyiz gerçekten? Ben bundan emin değilim”.
“ATI ARABANIN ÖNÜNE KOYMAMAK LAZIM”
Özersay sözlerine şöyle devam etti: “Daha da detaya girecek olursak, danışman statüsünde Jane Holl Lute atandı. BM’nin bir raporu var ve Güvenlik Konseyi’nin bir kararı var ve bu kararda tanımlanan birkaç adım var. Siz önce iki tarafın geleceğe dönük bu adaya ilişkin bir vizyona sahip olup olmadığını bir test edin, ortak bir vizyon var ise o zaman “Terms of reference” denilen kağıdı oturun konuşun. Üçüncü aşamada da tam teşekküllü müzakerelerin ancak o zaman başlayabileceği yönünde bir saptama var. Ben bugün için iki taraf arasında ortak bir vizyon olmadığını düşünüyorum, ve bunu sadece ben düşünmüyorum. Bence tarafsız bir biçimde bakan herkes ortada ortak bir vizyon olmadığını görür. Çünkü federasyondan bahsettiğinizde dahi eğer tamamen farklı bir şeyden bahsedebiliyorsak bizim için olmazsa olmaz yaşamsal diye tanımlanan bir siyasi eşitliği ve siyasi katılımın ‘kararlara katılım ve temsiliyete’ dair tanımını Kıbrıs Rum liderden dinlediğinizde Cumhurbaşkanımız da dahil olmak üzere hepimiz hayal kırıklığına uğruyoruz. Elli yıl boyunca biz bunu çözeceğiz dediğimiz şeyi tamamen farklı anladığımızı görüyoruz. Demek ki ortak vizyonla ilgili bir sıkıntı var.
HER İKİ TARAFTA DA ORTAK VİZYON SORUNU VAR
Toplumların kendi içinde vizyon bağlamında farklı şeylerin konuşulduğu bir döneme girdik. Bugün AKEL Kıbrıs Rum liderinin söylediğinden daha farklı bir vizyonu olduğunu vurgulayarak görüşme sürecinden çekilmiş durumdadır, temsilcisini müzakere heyetinden geçici olarak çekmiş durumdadır. Lute adaya böyle bir ortamda geldi, fakat ortak vizyondan bahsetmeden ‘Ben yıl sonuna kadar ‘Terms of reference’ kağıdını hazırlayacağım’ dedi. Bence yıl sonuna kadar böyle bir ihtimal kesinlikle yoktur. Ancak gelen sene bu bahsettiğim eşikler atlatıldıktan sonra (Mart’ta AP, Brexit ve Türkiye’nin seçimleri ertesinde) daha farklı bir ortam oluşursa dahi bence doğrudan doğruya ‘Terms of reference’ kağıdını hazırlamak yerine bizim önce konuşmamız gereken ortak vizyon sahibi miyiz, değilsek ‘nerede bir ortak noktamız var’ konusudur. Nasıl bir ortaklık kuracağımız konusunda en başta anlaşmazsak sonuç bence bellidir ve hayal kırıklığına uğrayacak olan Kıbrıs Türk’üdür. Kıbrıs Türk tarafının bu noktada ısrar etmesi gereken şey ortak vizyonun netleştirilmesinden sonra müzakerelere başlanmasıdır. Müzakereler eğer amaç değil araçsa ilk hedefimiz biz gerçekten bir ortaklık kurmak istiyor muyuz konusunun netleştirilmesidir. Aynı tür ortaklıktan bahsetmiyorsak ya bunu kabul edip söylemeli ya da bunu uyumlaştıracak şeyler yapmalıyız öncelikle. İlk çözülmesi gereken husus budur”.