Halkın Partisi Genel Başkanı Kudret Özersay, Kıbrıs’taki iki toplum arasında kademeli ortaklık işbirliği yapılması konusunda anlaşma yapılabileceğini söyledi.
Kathimerini gazetesine röportaj veren Özersay, Kıbrıs sorununa yeni ve yaratıcı fikirlerle çare bulunabileceğini belirterek, Kıbrıs Türk tarafının “açık, anlaşılır ve ikna edici şekilde, Rum tarafının hangi sebeple iki devletli çözümü kabul edebileceği” sorusunu yanıtlaması gerektiğini kaydetti.
Özersay’ın  gönderdiği, röportajın Türkçe çevirisi şöyle:
“Soru 1: Türkiye Cumhurbaşkanının son açıklamaları sonrasında gayrı resmi beşli toplantının tehlikeye girdiği ya da sonuçsuz kalacağı yönündeki Kıbrıs Rum liderliği kulvarlarında, Atina’da ve bazı diplomatik kulvarlarda dillendirilen görüşe katılıyor musunuz? 
Özersay: Gerek KKTC Cumhurbaşkanı Tatar’ın gerekse TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları nedeniyle beşli toplantının tehlikeye girdiğini düşünmem. Neden dersen bu toplantı neden ‘gayri resmi’ diye düşünmemiz lazım önce. Gayri resmi çünkü uyuşmazlığın taraflarının üzerinde uzlaştıkları ortak bir müzakere zemini yok da ondan. Resmi, ortak bir müzakere zemini yok. Bu nedenle yapılan bu açıklamalar çok doğaldır, iki taraf iki farklı çözüm zemini dile getiriyor, toplantı tarihi yaklaştıkça bunun altının kalın çizgilerle çizilmesi kadar doğal bir şey yok. Nasıl ki Yunanistan ve Rum lideri bir araya gelip ‘biz federasyon istiyoruz’ diyor, Türkiye ve Kıbrıs Türk lideri ‘biz iki devletli çözüm istiyoruz’ diyebilir. Marifet gayri resmi toplantıda bu iki görüşü ortaya koyan tarafların diğer tarafı da ikna etmeye dönük olarak ne söyleyecekleridir. Kıbrıs Türk tarafı ‘neden Kıbrıslı Rumlar iki devletli çözümü kabul etsinler?’ sorusunun yanıtını bu toplantıda açık, anlaşılır ve ikna edici şekilde verebilmelidir. Kıbrıs Rum tarafı da ‘Kıbrıslı Türkler 50 yıllık federasyon başarısızlığı ve 2004 referandumunda Rum tarafı reddetmesine rağmen neden hala federasyon ortaklığını kabul etsin?’ sorusunun yanıtını bu beşli toplantıda açık, anlaşılır ve ikna edici şekilde verebilmelidir. Ortak zemin konusunda taraflar uzlaşmadıkça resmi müzakere başlamayacaktır ve o durumda başarısız bir gayrı resmi beşli ertesinde benzer başka gayri resmi temasların da gelebileceğini görebilmek gerekir.
Yani aslında olasılıklar muhteliftir: Ya taraflardan biri diğerini kendi çözüm modeline ikna edecek (vereceği tavizlerle o modelin diğer tarafın da çıkarına olduğunu göstererek) ve çözümün yeni resmi zemini o model olacak ve resmi müzakereler o zeminde başlayacak; veya her iki tarafın çözüm modelini de içerecek ve kategorik olarak dışlamayacak bir orta nokta yaratılıp yeni müzakere zemininin bu olduğunda uzlaşılacak. Ne gibi? Örneğin iki devletin çeşitli konularda işbirliği anlaşmalarıyla işbirliği yapmaya başlayacağı ve önümüzdeki belirli dönemlerde ara ara yapılacak olan eş zamanlı ve ayrı referandumlarla işbirliği alanlarının sürekli olarak artırılacağı ve önümüzdeki on yıllar içerisinde federasyona da kapalı olmayacak kademeli bir model, yani ‘evolutionary partnership’. İki devletin işbirliğine dayalı zayıf bir ortaklık olarak başlayıp zaman içerisinde referandumlarla işbirliğinin ve ortaklığın güçlendirilmesi. Aynen Avrupa kömür ve çelik topluluğundan Ortak Pazar’ın oluşumuna ve oradan da federatif özellikler taşıyan bugünkü Avrupa Birliğine gelen süreç gibi, kademeli bir işbirliği ile doğal yoldan gelişen işbirliği modeli. Günün birinde her iki taraf da yönetimi ve zenginliği paylaşmaya tam anlamıyla hazır olursa bu işbirliğine dayalı ortaklık zaten zaman içinde bir federasyona da evrilebilir. Ama şartlar aksi yönde gelişirse de iki devletin daha da güçlendiği ve işbirliği alanlarının daha da azaldığı bir modele de evrilebilir. Kuşkusuz bir diğer olasılık da bir ortak zeminin bulunamaması ve gayrı resmi beşli toplantının başarısızlığa uğramasıdır. 
Soru 2: Erdoğan’ın “Artık iki devletli çözümden başka Kıbrıs'ta çıkış yolu kalmamıştır” çıkışından sonra Kıbrıs’ta bizleri nasıl bir süreç beklemekte?
Özersay: Öncelikle şu noktaya dikkat çekmek istiyorum: Kıbrıs’ta çözümün 52 yıldır parametresi neden federasyondur sorusunu kendi kendimize sormalıyız. BM Güvenlik Konseyi karar aldı diye değil, her iki taraf da ‘biz federasyon müzakeresine varız’ dediği için müzakere zemini federasyondu. Yani federal çözüm zemini, Güvenlik Konseyi kararlarının varlığı nedeniyle değil her iki taraf da böyle istediğini söylediği için bu kadar yıldır vardı. Oysa şimdi iki taraf arasında böyle bir uzlaşı yoktur, bu nedenle BM Güvenlik Konseyi kararları federal çözümden bahseder diyerek ‘federasyondan başka bir çözüm olmaz’ diyemezsiniz, kendi kendinizi kandırmış olursunuz. Dünyanın gözü ve yaklaşımı ile baktığınız zaman onların ‘Kıbrıs halkı’ dedikleri Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumların self-determinasyon hakkına saygı göstermek zorundadırlar. Yani ne dünya ne de BM Güvenlik Konseyi onların ifadesiyle Kıbrıs’ta ancak federal bir devlet yönetimi olabilir deme hakkı yoktur. Buna karar verecek olan onların ifadesiyle ‘Kıbrıs halkıysa’, bunun yolu hem Kıbrıslı Türklerin hem de Kıbrıslı Rumların ortak iradesinden geçer. İki toplumun ortak iradesi aynı yönde olmadıkça kimse Kıbrıs adası için istediği çözüm şeklini buraya empoze edemez. 
Bütün bunları neden hatırlatıyorum biliyor musun? Rum tarafı federasyon istiyorum diyebildiği gibi, Türk tarafı da iki devletli çözüm istiyorum diyebilir. Bunu artık herkesin anlaması ve yadırgamaması gerekir. Bir taraf BM Genel Sekreteri raporu belirli bir çözüm modelinden (federasyondan) bahsetmedi diyerek seviniyor, diğer taraf da Güvenlik Konseyi kararında federasyona atıf yapıldı diyerek seviniyor. Oysa bunların aslında bir önemi kalmadı artık. Bunlar pirus zaferlerinden başka şeyler değil. Diğer tarafı da ikna ederek uzlaşmaya dayalı bir ortaklık kurabiliyor musun asıl marifet budur. Bunu yapamadığın sürece bu söylediğin sadece senin isteğin ve tercihin olarak kalır, Kıbrıs’taki statüko da devam eder.  
Bu nedenle sayın Erdoğan’ın bu net söyleminden sonra bizi bekleyen süreç tek bir gayrı resmi beşli toplantı değil birden fazla gayrı resmi görüşmedir. Ama bir çıkış yolu bulunacaksa bunun yolu yeni ve yaratıcı fikirlerden geçer. Taraflar yaratıcı ve diğer tarafı da ikna etmeye dönük yeni fikirlerle gelebilecekler mi bu beşli toplantıya onu hep birlikte göreceğiz.
Burada bir diğer önemli noktaya daha değinmek istiyorum. Pandoranın kutusu açılmıştır kardeşim. Yani bir başka güzel ifadeyle cin lambadan çıkmıştır ve buna neden olan da sayın Anastasiades’tir. İster müzakerelerde sıkışınca kaçmak için olsun isterse gerçekten bunu istediği için olsun fark etmez iki devleti görüşebileceği sözlerini, belki biraz değişik ifadelerle kendisi dile getirmiştir. Yani hem Başpiskoposun, hem Mevlüt beyin hem de bazı AB yetkililerinin sayın Anastasiades’i tümünün bir den yanlış anlamış olması mümkün müdür? Belli ki sayın Anastasides sebebi ne olursa olsun farklı diplomatik ortamlarda ‘iki devletli çözüme göz kırpmıştır’ ve bunu yaparak da Alaadinin lambasını eliyle okşamıştır. Bu nedenle cin dışarıya çıkmıştır. Bu saatten sonra ben iki devleti görüşmem dese de bir şey fark etmez. İki devletli çözümü konuşmam dahi derse, Türk tarafının da ‘ben de federal çözümü konuşmam dahi’ demeye hakkı doğar. Özetle müzakere zemini konusunda geldiğimiz bu noktada asıl sorumluluğun sayın Anastasides’te olduğunu düşünüyorum. Tabi bir açıdan kendisi haklıdır çünkü Rum toplumunun federal bir çözüme hazır olmadığını, yönetimi ve zenginliği Kıbrıslı Türkler ile paylaşmaya hazır olmadığını gördüğü için bir arayışa girmiştir. O zaman birbirimize dürüst olmamız gerekir. Madem ki Rum toplumu federal bir çözüme yani yönetimi ve zenginliği paylaşmaya hazır değildir o halde Rum lideri çıkıp da ‘biz sadece federasyon görüşürüz’ derse burada bir samimiyetsizlik ortaya çıkar ve hiç bir yere gidemeyiz. Rum lideri olmayacağını bildiği halde, kendi toplumunun istemediğini ve buna hazır olmadığını bildiği halde federasyon istediğini söylüyorsa sadece ve sadece statükoya hizmet ediyor, statükonun devamını tercih ediyor demektir.   
Soru 3: Kıbrıs Türk tarafının üzerinde durduğu eşit egemenlik kavramı sizce gayrı resmi zirvede yankı bulabilecek mi? 
Özersay: Bu kavram yıllarca rahmetlik Denktaş tarafından vurgulanan ve ‘egemenlik’ kavramı temelinde her zaman tartışma konusu olan bir kavramdı. ‘Siyasi eşitlik’ federal çözümün temel parametrelerinden birisidir, ‘egemen eşitlik’ ise iki devletli çözüm modelleri açısından temel parametre olacak olan bir özelliktir. Bu kavramın gayrı resmi zirvede yankı bulabilmesi biraz da Kıbrıs Türk tarafının yaklaşımına bağlıdır. Bundan ne anladığını ve bu değişen şartlarda müzakere zemini değişecekse bu parametreden ne anlaşılması gerektiğini Kıbrıs Türk tarafı çok iyi anlatabilmelidir. Gayrı resmi zirvede yankı bulup bulmayacağını biraz da iki tarafın bu beşli toplantıya neyi murad ederek gidiyor oldukları belirleyecektir. Her iki taraf da, hatta Yunanistan ve Türkiye de madem ki bu uluslararası uyuşmazlığın taraflarıdırlar tüm dört taraf da bu gayrı resmi toplantıya bağcıyı dövmek için değil üzüm yemek için gidiyor olmalıdırlar. Sadece ‘ben neyi istiyorum’u söylemeye gitmenin manası yok. Eğer öyle olursa zaten bir ilerleme olmaz. Ama ‘ben bunu istiyorum, şu sebeplerle bu tür çözümü daha gerçekçi ve yaşayabilir buluyorum ve bu çözüm türü sadece bana değil muhatabıma da, karşı tarafa da yararı olacak’ şeklinde konuşmaya giderlerse gayrı resmi toplantıdan bir şey umut etmek mümkün olur.”