2'inci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat sosyal medya hesabından paylaşım yaparak, Kıbrıs Türk Tarihi ve Öğretimi Paneli hakkında açıklama yaptı. Talat: "Cumhurbaşkanı Sayın Tatar’ın hamasi saldırılarını artık suskunlukla karşılamak niyetinde değilim" dedi.

Mehmet Ali Talat'ın paylaşımı şu şekilde;

"KKTC MİLLİ EĞİTİM VE KÜLTÜR BAKANLIĞI , ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU VE TÜRK TARİH KURUMUNUN İŞ BİRLİĞİYLE DÜZENLEDİĞİ 
“KIBRIS TÜRK TARİHİ VE ÖĞRETİMİ PANELİ” hakkında birkaç söz

Bugüne kadar sustum, ama Cumhurbaşkanı Sayın Tatar’ın hamasi saldırılarını artık suskunlukla karşılamak niyetinde değilim. Kendisine yapılan politik eleştirileri “dalaşma” olarak algılayan Sayın Tatar bilmediği konularda hamaset yaparak ve alkış alarak bir yerlere varacağını sanmaktadır… Türkiye’deki iktidar tarafından seçtirildiği iyice aşikar olan Sayın Tatar bilmelidir ki onun aldığı alkışların çok daha gerçeğini ve yüksek seslisini Türkiye ile Kıbrıslı Türklerin çıkar ortaklığını sağlayarak Kıbrıs sorununun çözümünü öne çıkardığımız yıllarda biz de aldık. Ama alkışlar kalıcı değil konjonktüreldir. Yarın Türkiye Sayın Tatar’la farklı düşünme noktasına gelirse, o da partisindeki eski selefi gibi dağlara çıkma cesaretini (!) gösterebilecek mi? 
Benim Kıbrıslı Türklerin tarih eğitimi konusunda yaptıklarımdan söz ederken eğitim bakanlığım (1994-1995) ile Annan Planı (2004) dönemlerini karıştırması, konuşmasının ciddiyetini en baştan sorgulatıyor.  Ama Sayın Vehbi Serter’den bahsettiğine göre gerçekten Eğitim Bakanlığımdan bahsediyor olmalıdır. Liseler için  Kıbrıs Tarihi kitabını Sayın Ahmet Gazioğlu’na yazdırarak Rum toplumunu aşağılayıcı, ırkçı ve şövenist ibarelerden arındırırken Sayın Tatar’ın gün gele sözkonusu kişilerin milliyetçiliklerini kıyaslayacağını düşünmemiştim. O güne kadar okutulmayan Kıbrıs tarihini müfredata katarken yine o güne kadar var olmayan Kıbrıs Coğrafyası, İnsan Hakları, Trafik, Hayat Bilgisi gibi kitapların da hazırlanıp basıldığını ve okullarda kullanıldığını da hatırlatmalıyım. 
Sonrasında Başbakanlığım ve Cumhurbaşkanlığım dönemlerinde de devam ettirdiğimiz eğitimde yerelleştirme çok daha büyük boyutlara ulaştırılmış fakat kitaplarda tarihte olanlara değil, düşmanlık içeren ırkçı sözlere yer verilmemişti…
Ama bunları eğitim aldığı okulları dikkate aldığımızda Kıbrıs Türk tarihi, hatta Osmanlı Tarihi bile okumamış olan , ingiliz eğitim müfredatından mezun Sayın Tatar’ın bilmesi elbette mümkün değil. O zaman ona birileri yanlış anlatmış olmalı. Keşke zahmet edip okusaymış.  Yoksa, daha lisede askerlik görevine başlamış, 1974 Barış harekatında karınca kararınca görev yapmış, üniversite sonrasında da askerliğini tamamlamış birisi olarak benim, tarihimizi çarpıtma diye bir derdimin olmadığını bilmeliydi. 
İki söz de Sayın TC Büyükelçisine söylemeliyim. Ekonomimiz yerlerde sürünürken, aç insanlarımız zarıncarken, uluslararası alanda sonu olmayan bir maceraya sürüklenirken, elektrikte 2000 öncesine döndüğümüz, Rum tarafından  KDV’sini de ödeyerek elektrik satın aldığımız bir zamanda, gündemi değiştirmek için organize ettiğiniz bu toplantı şık durmadı. 2000’li yıllardan itibaren oluştuğunu söylediğiniz tarih eğitimi boşluğu ise tamamen gerçek dışıdır. Doğrusu, eski yıllarda sadece hamaset yapılırken ırkçı olmayan bir yaklaşımla gerçek Kıbrıs ve Kıbrıs Türk tarih öğretimi tam da bu dönemde başlatıldı… O günlerde hem Türkiye Tarih Kurumu hem de Avrupa Konseyi’nin takdirlerini alan bu çalışmanın boşluk doğurması sözkonusu bile olamaz.
Sayın Tatar’a son bir hatırlatma daha yapmam lazım. Irkçı düşüncelerinizi tarih öğretimine yeniden enjekte etmenize Kıbrıs Türk öğretmeni ve halkı izin vermeyecektir. Irkçı değilim diyorsunuz ama daha düne kadar sizi destekleyen gazete yazarları arasında bile ırkçılığınızı ortaya koyanlar olduğunu unutmadan, kendinize gelin ve sakın dolduruşa gelmeyin. Toplumsal iç barışa en çok ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde, bir İngiliz yönetim biçimi olan “böl ve yönet” politikasını benimsemiş olabilirsiniz, ama biliniz ki o günler de eskide kaldı. 
 Kendinizi iki devletli çözümün mucidi olarak ifade ederek bizzat yaşadığımız tarihsel gerçekleri bile tahrif ediyorsunuz. İki devletli politikanın baş savunucusu rahmetli Denktaş’tı. Sayın Denktaş, Annan Planı sürecinde, kalıcı bir çözüme olan ihtiyaçla plana destek veren kalabalıklar karşısında başarısızlığı kabul ederek onay bulmayacağı Cumhurbaşkanlığı seçimine de katılmama kararı almıştı. Tarih tekerrürden ibaret değildir ama anlayan için derslerle doludur."