Kimdir Altuğ Galip? 

1975 yılında Londra’da doğdum ailem o dönem orada yaşıyordu. Ben doğduktan sonra yeniden Adaya geldiler. İlkokul ve Ortaokul ve liseyi devlet okullarında okudum. O dönem devlet okulları vardı… Şimdiki gibi bol keseden değildi her şey. Sonra üniversite tahsili için Ankara’ya gittim, ‘ODTÜ İşletme’den mezun oldum. Daha sonra Adaya geri geldim. Askerlik zamanına kadar biraz geç gidelim diye master tecrübemiz oldu, aile işi vardı, belli bir döneme kadar böyle çalıştık, ama daha sonra tabi ilgi alanları değişiyor. Birçok sosyal medya mecrasıyla uğraştım.
Instagram’ı keşfettikten sonra ona yoğunlaştım, belli bir arkadaş çevresi edindim, editlemeyi (düzenlemeyi) öğrendim, networkümü (ağımızı) genişlettim, Endonezya’dan Kanada’dan arkadaşlar edindim, onlar beni çağırdı ben onları davet ettim. 2012’de Facebook’un Instagram’ı satın almasıyla gerçek patlamayı Instagram o zaman yaptı. Hatta bazı tartışmalar da yaşayınca bazılarıyla, biz anladık ki ‘bu instagram’da ekmek var’, çünkü bazıları aynı pastadan yemenizi istemiyor. Ben daha global çalışmaya başladım.
Sonra davetler gelmeye başladı, bazı ülkelerin Turizm Bakanlıkları altındaki dairecikler, (tourism board’lar) ki bunlar bizde yoktu. Ilk başlangıcım Rodos’taki bir fotoğrafla oldu.
Bu ‘tourism board’lar nasıl çalışır? Kendi alanlarda başarılı, 8-10 ‘influencer’ davet ederler, ülkelerindeki en güzel yerleri gösterirler, bu 8-10 kişi de kendi sosyal medya hesaplarından bunları paylaşır ve geniş kitlelere ulaşır. Bir farkındalık yaratılır ve uzun vadede bunun getirileri görülür.
Meselâ Hırvatistan’a gidenler Dubrovnik’i bilip tanırlar, ama oranın en turistik bölgesi İstria Yarımadası’dır, burasının tanıtımı için çok uğraşırlar ve her sene 7-8 grup çağırırlar, ama bunu bizim burada kimse bilmez.
Sosyal medyadan yapılan tanıtımla, daha az bütçeyle, daha az tanıtım gideriyle, daha düşük reklam bütçesiyle daha keyifli bir ortam oluşturmak mümkün. Sosyal medya zaten viral gelişen bir olay olduğu için, biri story atar, onun meselâ okul arkadaşı görür, o da paylaşır, döner dolaşır bazen yine size bile geri gelebilir, görürsünüz… 

Copyright olur mu fotoğraflarda? İmza atar mısınız?

Ben imza atmam… Biz daha fazla fotoğrafımız paylaşılsın, ve başka sayfalar bizi mentionlasın isteriz, ismim olsa insanlar paylaşmak istemeyecek… Ülkemizde bunu bilmiyorlar, bakıyorum adam çok güzel şeyler üretiyor ama hesabı gizli, sadece arkadaşları görebiliyor. Bu şekilde ilerleyemez.
Nasıl başladınız bu Instagram olayına?
Ben Marmaris’teydim tatilde. Bir arkadaş “Sen meraklısın bu oyunlara” falan diye girdi… O zamanlar Texas Hold’em Poker oynardım, ama daha çok çip satma üzerine, ticari düşünürdüm. Farmville oynarsam altın tavuk satardım, 800. seviyedeydim… Hep ticari boyutuna bakardım.
Biri tarif etti Instagrama girdim bir paylaşım yaptım, baktım beğeni gelmez… Bir hafta sonra bir paylaşım daha yaptım, gene aynı… Farıdım. Bir ara bir giyim firmasının ürünlerini getirirdim mağazam vardı… Sonra yavaş yavaş Google’ı okudum, tüyolar aldım, orada öğrendiklerimi uygulamaya başladım, hashtag (#) kullanmaya başladım, girip insanlara beğeni (like) atmaya başladım, onlar başladı beni takip etmeye falan, hedef koydum kendime günde 100 takipçi getirecem… 1 hafta sonra geldik 700 takipçiye…
Sonra yüksek takipçi sayısına sahip sayfalar beni takip etmeye başlayınca, sene 2010… baktık hoşumuza gitti. Egomuz okşandı. Daha fazla like, daha fazla takipçi herkesin hoşuna gider. Sonra aldım bir-iki tane Ipad verdim personele, ‘Likelayın’… ‘Müşteri olmadığında ‘like’layabildiğiniz kadar ‘like’layın’… Açtım benim hesabı onların I’pad’de adeta herşeyi like’lamaya” başladık… Takipçi gelsin, başka hesap açtım falan. 4. hesabı açtım… 
Bazılarının hoşuna gitmedi tabii… Bunların tabiatında var… Ben de ‘Ok’ dedim kendimi o ortamdan geri çektim, “Siz yerel uğraşmaya devam edin, ben dünyaya açılacağım” dedim. Şimdi onlar BEKO’dan veya Sabancı’dan iş yapsınlar, ben Samsung Global’e, HP Global’le iş yapıyorum, Katar Airways’e çekiyorum… Acı gerçek. Yenilikçi değiller…
Bu bir nevi girişimcilik aslında. Ben fotoğrafçı değildim, ya da blogger değildim. Bu girişimcilik ruhuyla tetiklenen bir olay, fotoğrafı, sosyal medyayı öğrendik, işin en güzel tarafı network, ne kadar arkadaşın varsa, çünkü sen ona o sana paslar…” 
Ne gibi bir hedefiniz var önünüzde… Bir gün bunu da yapacağım dediğiniz bir şey? 
“Birçok kişi sergi açsın ister, yarışmalara katılmak ister… Ödül alsın bir köşeye koysun. Benim hiç öyle bir hedefim yok, ben yaptığım işin beni maddi olarak tatmin etmesini isterim.”
Şu an etmiyor mu?
“Bu olayın içindeysem, maksimumundan faydalanmak isterim. Bazen meselâ DAÜ’den panellere çağırıyorlar, ama söz veremiyorum. Çünkü ansızın Patagonya’dan çağırırlarsa gitmek zorundayım… “Sorry” diyorum… 50 yaşıma geldiğimde istersem her gün bir sergi açarım, bir gün hayvan koyarım, bir gün portre, bir gün doğa vs… Ama şimdi önceliğim bu değil.” 
“Kıbrıs’ta bir noktada olay kilitleniyor, tıkanıyor. Ben her zaman şunu söylüyorum Instagram kullanıcıları hesaplarını dışa kapatmasınlar, açsınlar… Eskiler de açsınlar, yeni kullanıcılar da… 
Ben de bunu söylüyorum her zaman “Atomu mu parçaladınız, da bizden gizliyorsunuz?” diyorum. Cevap da şöyle geliyor “Abuk subuk insanlar gelmesin” vs…
“Sil kardeşim, gitsin… Ne olacak? Ben bugün 3 kişiyi engelledim. Eskiden durup tartışırdım, geldi ‘Renkli-menkli’ diye yorum yaptı, ‘olmamış’ dedi… Ben öyle seviyorum… Tartışmıyorum artık… Siliyorum.

Ben içki koymam sigara koymam, tuttuğum takımı koymam, siyasi bir şey koymam Suudi Arabistanlı, Kanadalı, İranlı, Müslüman’ı Katolik’i hepsi takip ediyor, popülist olmak lâzım…
Adamlar bizi takip etmişse bir sebebi var, ya da örnek alıyordur. Yazılanlara cevap vermeyince bazıları “bu burnundan kıl aldırmaz” derler. Ben herkese de cevap veriyorum. Ama bir-iki, üçüncüde insanlar sizden bir şeyler istemeye başlar. ‘Koy benim fotoğrafımı story’ne takipçi gelsin’ der… Sen beni ara de ki ‘Kıbrıs’a geliyorum, birlikte fotoğraf çekelim’ ona OK, seni havaalanından alayım, çoğunu da aldım böyle.
Geçenlerde Belediye Başkanı Harmancı ve Başbakanla konuştunuz, ne konuşuldu bu toplantılarda? 
Sosyal medyada ülke tanıtımı için ne yapabileceğimizi konuştuk… Bakanlık seviyesinde geçmiş hükümetle de konuşmuştuk. Bir sonuç çıkmadı. Açıkçası bir sonuç çıkmasını da beklemiyordum.
Yeni turizm bakanıyla hiç konuşmadım, Faiz Bey’le bakanlığı döneminde konuşmuştum. 

“Ne oldu?”
“O kadrolarla olmaz, konuya hâkim değiller… Benim onlara empoze ettiğim şeylere hâkim değiller. İnanılmaz derecede bilgili memurlar var ama onların da yetkisi bir yere kadar… ‘Tanıtma tanıtma’ derler ama bu sosyal medya en büyük mecradır… Sen buraya 10 kişi getir değişik ülkelerden, gezdir, fotoğraflasınlar, bunlar ‘#VisitNorthCyprus’ diye yazsınlar, yayılsın… Olayın işleyişi bu, biz bu işi biliyoruz… 
Myanmar’ın haritada kimse yerini gösteremez, ama adamlar bu işi yapıyor, Sri Lanka’ya gittim, ben bile şaşırdım… Kenya meselâ, yollarda Mercedes’leri yok ama mantalite olarak bizden 3-4 kat daha iyidirler.
Biz hep şikâyet edelim… Sonra döviz yükseldiğinde de ağlayalım”… Gitsinler İsveç’e ikinci işi yapsınlar da görelim bakalım… Burada hükümet hükümet olsa, bunların peşine düşse bu sefer gene hükümete sövecekler, iş yaptı görevini yaptı diye… İsveç’te ikinci işi yapamazsın, yapacaksan da vergisini verirsin. Bizim devletimiz bu, yapacak bir şey yok… Reset de atamayacağınıza göre…”
“Bu kadar çok takipçiniz olmasında iyi fotoğraf çekiyor olmanızın payı ne?” 
“Tam olarak değil; iyi fotoğraflar like alabilir, kişinin takipçi sayısına göre. Adam farz et ki ‘hayaleti gördü’ ve çekti, 5 bin takipçisi var 200 beğeni aldı ben cep telefonuyla bir yasemin fotoğrafı çeker atarım 20 bin beğeni alırım. Bu takipçiyle alâkalıdır. Adam hayaleti çekip atarsa, diğer başka sayfalarda da yayınlanırsa, ardından paylaşım alırsa, adamın ünü, reputasyonu büyür. Birçok yerde paylaşılır. Önemli olan en iyi fotoğrafı çekip, bekleyip paylaşılmasını sağlamak, biz böyle yaptık biz böyle büyüdük.
Meselâ 2010’da neydi trand? Renkli fotoğraflar, pembe ağaçlar, turuncu gökyüzü… Biz öyle yaptık, insanlar geldi, takipçi sayısı arttı. Zamanla kaydı daha pastel tonlar, şimdi daha gerçekçi fotoğraflar… Seyahat destinasyonları, Mykonos, Santorini, Brugge, Bali, Colmar, milletin gitmek istediği yerler. Zaten biri diğerini neden takip etsin, birçok kişi benim gittiğim yerden gider fotoğraf atar bana gösterir ve bu benim hoşuma gider…
Fenomen diyorlar genelde… Biz kendimizi “Influencer” diye tanımlıyoruz, yani “Etkileşimci”, normal halkın içinden gelen kişiler. Sen de bir fotoğraf çekip birden fenomen olabilirsin.
Bak adam ‘Follow Me 2” trendini yarattı, olay bitti… Adam düğün yaptı bir tek Putin gitmedi.
Tabii ki iyi fotoğraf çekeceğiz ama, ne fotoğrafçılar var ya paylaşımcı değildir, içine kapanıktır falan, networkü zayıftır, sosyal medyada hak ettiği değeri göremez… Yeri gelir bir İtalyan yazdığında ona İtalyanca teşekkür edeceksin, bir caption atacaksan İtalyanca atacaksın, Arapça yazacaksın insanın hoşuna gider böyle şeyler, ruhu okşanır…
“Bir yardımcınız var mı, bunları yaparken hiç yardıma ihtiyaç duydunuz mu?”
Hayır yalnızım yalnız çalışıyorum ama sizin @Kyrenian hesabında görmüş olduklarınız buzdağının sadece görünen kısmı… Sitem bayağı bir büyük. 
Birtakım şeyleri kişisel hesapla yaptık birçok hesap da açtım. 3-4 sene önce Instagran bayağı verimliydi, giren bayağı bir yükselirdi. Şimdi 3 senedir sahteliğe döndü; sahte like’lar, sahte takipçiler falan.
Birtakım hesaplar açtık, büyüdü, reklâm alır olduk… Adamlar bir şekilde ulaştılar, reklâmlarını yaptık, örneğin saat reklâmı. 
Gelirimizin büyük bir kısmı bu reklâmlardan geliyor. Kendi şahsi hesabımdan reklâm paylaşmıyorum… Adam çünkü beni fotoğraf için takip ediyor… Öyle yaparsam bana ‘Demet Akalın’a döndün’ diyecekler… Başka isimler altında 18-20 civarı hesap var 10-12 milyon takipçi var. Ama son 3-4 yıldır durağanlık var. Instagram sponsorlu reklâmlara yöneldi. ‘Beni ödersen seni gösteririm’ diyor. Bizi göstermiyor.
Eskiden bir fotoğraf koyduğumda 600 bin kişiye ulaşırdı, şimdi 250 binlere düştü… Her şeyi satın alabilirsiniz, ama fotoğrafı kaydetme olayını alamazsınız.”
“Instagram bana göre Kıbrıs’ta yanlış kullanılıyor, sizce de böyle mi?... Adam kanepede yatarken fotoğrafını çekip Instagram’a koyuyor mesela” 
Kesinlikle… Yemek yerken en iyi fotoğrafınızı Instagram’a daha sonra geriye kalanları story’ye atabilirsiniz, bazı insan yemek yerken aynı fotoğrafı 3 kez Instagram’a koyuyor. Bu insanları boğan bir şey.
Örneğin biz burada oturduk kahvelerimiz geldi, bir fotoğraf çektik attık… Sonra kahvenin dökülüşünü çekeriz, buradaki ortamdan bir video çekeriz bunu ‘Story’ye atarız, ki insanlar burada neler döndüğünü daha iyi anlayabilsinler.
Meselâ bir gün çift gökkuşağı gördüm, onu Instagram’a attım… Hemen yorum geldi ‘Bu sahte’ diye. Bunu iddia eden taraf video istedi hemen yükledim videosunu. ‘Al ve sus’ yani, kaldı öyle… 
Bana göre siyasiler de yanlış kullanıyorlar sosyal medyayı… Son Kenya’daydım, istemiyorum ülkede kalmayı özellikle seçim zamanları.
Ben birini gördüğümde, siyasi bir şahsiyet ve yandan profil, emlâk satıcıları gibi, sponsor post 1100 like, hemen o sayfayı engellerim. Ama görürsem ceketsiz, kravatsız, yaşlılarla birlikte daha halkçı görünen bir tip, hoşuma gidiyor, kim olursa olsun ‘like’ı basarım. 
Düşünün, dünyanın farklı yerlerinden adamlar bize para öderdi sırf kendilerini büyütelim diye, günde $15 verirlerdi ‘like’ için…fahiş fiyatlar bunlar, 10 hesap olsa, günde 150 dolar, işe bak sen… Ayda 4500 dolar eder. Benim işim ‘likelamak’tı… Böyle bir mecradır işte sosyal medya, çok büyüktür.
Benim mağazalarım vardı kapattım, kimileri ‘battı’ falan filan dedi… Fransızlara Euro öderdim, ben TL satardım. Olmuyor... Biz 50 bin – 70 bin Euro üzerinden gümrük öderdik. Sonra koydum Instagram’a fotoğrafı gördüler ‘vay sen nasıl bu kadar geziyorsun’ dediler… E tamam kardeşim sen her yıl arabanı değiştiriyorsun, ben sana bir şey diyor muyum? Biz arabayı değiştiremiyoruz, ama bir şekilde geziyoruz.
“Sosyal medyanın geleceğinde video mu, fotoğraf mı daha fazla yer tutacak?”
Kardeşim sosyal medya işleriyle uğraşıyor komik videolar falan çekiyor hani her gün Facebook’ta gördüğünüz ‘Ayşaba, Siddigaba’ türünden, Instagram’a ilk girdiğinde bana ‘boş işlerle uğraşıyorsun’ diyordu, ki kendisi de 55 bin kullanıcıda bıraktı Instagram’ı… Ben 200 bindeyken o 55 bindeydi. Bıraktı Instagram’ı şimdi ağlıyor… 
Artık video var, bundan sonra olay videolara dönecek, kısa videolar… Low Shutter’da mesela rakı bardağına buz at çek, elmaya ok at çek. Sonra onu paylaş, çek, paylaş, sat… Ben bu konuda çok zayıfım, keşke ben de öğrenebilsem… 
Eklemek istedikleriniz, mesajınız var mı sosyal medya ya da Instagram kullanıcılarına? 
Sistem şöyle yürüyor, örnek vereyim. Biz bir şey üretiyoruz, bunu post ediyoruz, network dediğimiz, karşılıklı takip ettiğimiz kişiler var, örneğin Singapur’un en çok takip edilen Instagram hesabı o beni like’lar yorum yazar, onu takip eden firmalar beni görür bana ulaşır, ya da Makedonya Turizm beni davet eder ve der ki ‘bana adam öner’ ben de derim ki ‘bu var Singapur’da, bu Kanada’da bu Endonezya’da’ hep birlikte o ülkeye gideriz, tanıdık birçok kişi olduğu zaman, sinerji oluşur…
Ya da Kore’den çağırır adam seni der ki ’10 fotoğraf sen çekeceksin paylaşacaksın, 30 tane bana vereceksin telif hakkı istemeyeceksin’, öder fotoğrafları alır. Bazı yerlere para için gitmiyorum meselâ Kenya’ya gittim, adam çağırdı ‘Kenya’ya gel Safari yap’, kim bilir bir daha Kenya’ya gidebilir misin? Gidemezsin. Bir uçak bileti belki 10 bin lira… 
Benim hedefim önce gezmek, her şeyi bırakırım. Saatim, arabam varsın iyi olmasın, kıyafetim varsın iyi olmasın, ama makinem iyi olsun, telefonum iyi olsun isterim, 2 telefonum var birini çok kullanmıyorum, güvenlik nedenleriyle, korkuyorum virüs falan girmesin diye…
Amacım önce gittiğim ülke sayısını 50’ye tamamlamak, sonra 50 yaşıma gelmeden 100’ü geçmek.