Lefkoşa’nın tarihi Bandabuliya’sında bulunan ve uzun zamandır kaderine terkedilen bir bina, ‘eski’ bir hayal ve bu hayale inananların çabalarıyla, varlığıyla ilham veren bir tiyatro sahnesine dönüştü.

İçinde bulunduğu binadan adını alan “Bandabuliya Sahnesi” bugünlerde birinci yaşını kutluyor.

Sahne “black box” (kara kutu) olarak adlandırılan bir yapıya sahip. Ummanel’in anlatımıyla “konvansiyonel çerçeve sahne anlayışından uzak, atölye sahne niteliğinde, deneysel bir karakter” barındırıyor.

Binanın vizyonuna aldığı yalınlık aslında Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun son yıllardaki sanat anlayışında, seçilen oyunlarda ve bu oyunların yorumlanışında da görülebiliyor. Ummanel bununla ilgili “Yaşadığımız çağın karmaşası, bizleri sanatımızın özünü yeniden hatırlamaya çağırmakta” diyor.

Lefkoşa Belediye Tiyatrosu Sanat Yönetmeni Aliye Ummanel’le Bandabuliya Sahnesi’ni konuştuk…

“UZUNCA BİR ZAMANDIR LEFKOŞA SURLARİÇİ’NDE BİR SAHNENİN GEREKLİLİĞİNE İNANIYORDUK”

Ummanel’le ilk olarak Bandabuliya Sahnesi’nin kuruluş sürecinden bahsettik. Sahnenin kuruluşu aslında eski bir hayale dayanıyor… Ummanel bunu şu sözlerle anlatıyor:

“Öncelikle şuradan başlayayım: Bandabuliya Sahnesi bugün hayat bulduysa, bu, burada bir sahne kurulabileceği hayalini destekleyen ve bunun gerçekleşmesi için kapıyı aralayan LTB Başkanı Mehmet Harmancı, sınırlı bir öz kaynağı bulunduğu halde sınırsız bir azmi olan LTB Projeler Bölümü mimarları, işçileri ve Lefkoşa Belediye Tiyatrosu ekibinin sayesindedir.

Uzunca bir zamandır Lefkoşa Surlariçi’nde bir sahnenin gerekliliğine inanıyorduk. Burada kurulacak ve bir sanat çekim noktasına dönüşebilecek olan bir sahnenin bölgede gerçekleşmekte olan dönüşüme önemli bir ivme kazandırabileceğine inanıyorduk.

Bu bölgenin pek çok çelişkiyi içinde barındıran ve dolayısıyla yaratıcılığa gebe bir karakteri vardır. Bir yandan tükenmekte olanı bir yandan da yeniden doğmakta olanı barındıran bir doğası vardır. Son yıllarda elini taşın altına koyan gençler de bu doğaya hizmet eden pek çok isabetli yaratıcı girişimlerde bulundular.

Belediye Başkanımız Sayın Harmancı’nın göreve geldiği ilk dönemde böyle bir hayalimiz olduğunu kendisiyle paylaştık. Onun bu vizyona inanmasıyla 2017 yılında yaklaşık 8 ay süren bir tadilat döneminin ardından 2018 Şubatında Bandabuliya Sahnesi’nin kapılarını ilk kez seyircimize açtık.

Burada sergilediğimiz ilk oyunumuz ‘Bir Bandabuliya Meselesi: Karagöz Sihirli Sebzeler’di ve bu aslında çok anlamlı bir başlangıçtı. Çünkü biz eski bir mekâna yeni bir ruh ve işlev kazandırıyorduk. Bunun yanında geleneksel bir türe yeni, genç ve bunu devralacak bir usta da kazandırıyorduk. Mehmet Ertuğ Usta’nın da bulunduğu açılışımızda İzel Seylani bir anlamda bu geleneksel türümüzle, Karagözümüzle ilgili olarak da bayrağı devralmış oldu. İzel, bu başlangıçtan önce, uzun zamandır geleneksel gölge oyunumuz Karagöz’e emek vermekteydi ve bu sahnenin açılışı için yarattığı, bu bölgeye özgü bir hikâyenin anlatıldığı oyunumuzla da perdeyi sahneyle birlikte açmış oldu.”

“SAHNEMİZİ TEKNİK ANLAMDA BİR TİYATRO OYUNUNUN SAHNELENEBİLECEĞİ DONANIMA SAHİP HALE GETİRMEK İÇİN ÇABA SARF ETMEYE DEVAM ETTİK”

“Bu açılıştan sonra sahnemizi teknik anlamda bir tiyatro oyununun sahnelenebileceği donanıma sahip hale getirmek için çaba sarf etmeye devam ettik” diyen Ummanel ışık, ses ekipmanlarının, oturma düzenimizin tamamlanmasıyla 2018 Eylül ayında Kıbrıs Tiyatro Festivali kapsamında burada sahnelenen ilk tiyatro oyununun da prömiyerinin gerçekleştirildiğini anımsatıyor.

Ummanel oyunla ilgili şunları aktarıyor:

“Anton Çehov’un tek perdelik klasik oyunlarını yaratıcı bir kurguyla, yepyeni bir hikâyeye oturtarak bir araya getiren ve konuk yönetmen Yiğit Sertdemir’in yönettiği ‘Hayalet Kumpanya’ isimli bu oyun en baştan beri bu sahneyi sanatsal anlamda neden hayal ettiğimizin de bir tür cevabıydı.

Çünkü Bandabuliya Sahnesi bu bölgeye katacakları, yani sosyolojik ve kültürel değerler yanında biz sanatçılar için de farklı bir sanatsal deneyimin başlangıcı olacaktı ve biz bu deneyimi yaşamayı arzu ediyorduk.”

“KONVANSİYONEL ÇERÇEVE SAHNE ANLAYIŞINDAN UZAK, ATÖLYE SAHNE NİTELİĞİNDE, DENEYSEL BİR KARAKTERDE…”

Peki sanatsal anlamda böyle bir sahnenin neden gerekliydi? Ummanel şu sözlerle açıklıyor:

“Özelden genele doğru konuşacak olursak, sanatta, özellikle de bizim gibi dar alanlarda bir sanatsal üretim/yaratım kaygısı güden sanatçılar için doğru bildiğini, emin olduğunu sorgulamak hatta sarsmak, onu yerinden oynatmak, belki kendiyle çelişmek önemli ve gerekli süreçlerdir.

Bandabuliya Sahnesi, konvansiyonel çerçeve sahne anlayışından uzak, atölye sahne niteliğinde, deneysel bir karakter barındırmaktadır. Dolayısıyla çerçeve sahnede olduğu gibi izleyiciyle arasına belirli bir mesafe koyan, izleyiciyi dördüncü bir duvarın ardında bir yanılsamaya yönlendiren değil, daha yakın bir temas içeren ilişkiye dayalı bir türdür. Deyim yerindeyse, sanat orada, seyircinin gözü önünde ‘çıplak’tır.

Böyle olunca, yapılan işin niteliği diğer her şeyin önüne geçer; oyunculuğun, metnin kendisi daha büyük bir önem taşır, çünkü seyirciyle arasına belirli bir mesafe koyan çerçeve sahnedeki teknik donanım ve bazen de yanılsama meselesi artık saf dışı kalmıştır. Bu da sizi yaptığınız işin kalitesiyle, niteliğiyle belki de çok daha fazla ilgilenmeye yönlendirir”.

“MESAFE YOKTUR, HATA KABUL EDİLMEZ”

Çerçeve sahnenin ortadan kalkmasıyla mesafenin de yok olduğunu anlatan Ummanel, hatanın kabul edilmez hale geldiğini vurguluyor ve şunları söylüyor:

“Oyuncu ve seyirci farklı bir alışveriş içine girmiştir artık; seyirci oracıktadır. Seyirci için de seyir hali değişmiştir. Arkasına yaslanıp belirli bir mesafeden izlediği oyun yerine hemen oracıkta olan oyuncunun terini, nefesini çok daha yakından hissettiği, belki de seyrettiği eserin içine girebildiği bir seyir hali söz konusudur. Etki daha güçlüdür.

Rahat koltuklar yerine kimi zaman rahatsız edecek bir yakınlık söz konusudur. Dolayısıyla böyle bir sahne anlayışı bizleri, sanatımızı, reji, oyunculuk, dekor tasarımı, ışık tasarımı, teknik uygulama gibi yönlerden yeniden düşünmeye yönlendirir. Seyirci de artık alışkın olduğu anlayışı değiştirmek durumunda kalır; bu da, sanata, karşılıklı bir devinim kazandırır.

İşin sanatsal yönünü bir yandan böyle tanımlarken diğer yandan da şunları eklemek isterim: ‘Sanat boşluğun olduğu yerde başlar’ dersek, yanılmış olmayız diye düşünürüm. Boş bir alanda konumlanan herhangi bir nesne ilham kaynağı olabileceği gibi boş bir alanda sözgelimi bir el çırpmasından çıkacak bir ses de ilham kaynağı olabilir. Ama öncelikle o boşluğu yaratmak gerekir.

Bizler de Bandabuliya Sahnesi’yle boş bir alan yaratmış olduk. Bu boş alan da sanatsal anlamda yaratıcılığın başlayacağı ve körükleneceği bir yerdir bizler için.

Bu sanatsal katkılar yanında, geçtiğimiz bir yıl içinde görüldüğü gibi buraya konumlanan sahne bölgenin yaşayışında da önemli bir etki yarattı.”

“ARAYIŞ, CESARET GEREKTİREN BİR EYLEMDİR”

Bandabuliya Sahnesi’nin nitelikleri arasında yalınlaşma kavramı önemli bir yer tutuyor. Fazlalıklardan arınan ve ilgiyi sanat eserinin kendisine çeken bir yaklaşım benimseniyor. Bu yalın yaklaşım genel anlamda Belediye Tiyatrosu’nun son yıllardaki sanat anlayışında, gerek seçilen oyunlar gerek bu oyunların yorumlanışında da görülebiliyor.  Aliye Ummanel bunu şu sözlerle açıklıyor:

“Söyleşinin başında konuştuğumuz, sanatsal açıdan ilerlemenin bir koşulunun da bir anlamda konfor alanını sarsmak, bildiklerinden şüphe edip onları sorgulamak, belki kendiyle çelişmeyi göze almak olduğu konusuna bu noktada yeniden dönmek istiyorum.

Öncelikle Lefkoşa Belediye Tiyatrosu, toplumumuzun kültür sanat yaşamında başlıca yapı taşlarından birini teşkil eden, dört kurucusu; Yaşar Ersoy, Erol Refikoğlu, Işın Cem, Osman Alkaş tarafından kurulduğundan beri uzun yıllar toplumcu gerçekçi sanat anlayışıyla eserler üretmiş, politik duruşuyla belki de bu toplumun en önemli sanat kurumu haline gelmiş bir kurumdur.  

Bugün bu tiyatro 40 yaşına gelmektedir. Zaman içinde bünyesine yeni oyuncular, dramaturglar, tasarımcılar, uygulayıcılar katmıştır. Belli bir kurumsallığa erişmiştir. Bu tiyatronun her şeyden önce kendi kendine karşı önemli bir sorumluluğu vardır: gelişmek, yaşamaya devam etmek, toplumun en önemli kültürel değerlerinden biri olarak varlığını sürdürmek. Bunun yolu da işte konuşmanın başında değindiğimiz yerden geçiyor. Sanatsal anlamda, kendinden, oluşundan emin olmak yerine, belki de kendi bildiğini sarsarak, sorgulayarak yeni olana açık durarak yol almaktan geçiyor. Arayış, cesaret gerektiren bir eylemdir.  

Bunun içine yeni bir estetik dil arayışı da girebilir. Bu tür arayışlar onun yıllardır süregelen sağlam duruşundan hiçbir şey götürmez, ama sanatsal anlamda zenginleşmesini sağlar.

Son yıllarda sahnelenen oyunları düşündüğümde, ben kendi adıma hem oyun yazarlığı hem de reji anlamında yalın bir dili benimsediğimi söyleyebilirim. Kıymet Karabiber’in sanat yönetmenliğini sürdürdüğü dönemde ‘Ev’ ve ‘Kayıp’ oyunlarımı sahneleme olanağı buldum. Her ikisinin de üslubuna, diline metin, dekor tasarımı vs. yönünden yalın bir anlayışın hâkim olduğunu söyleyebilirim… Bu oyunların, politik yönü barındırmakla beraber, açmak istediği tartışmayı daha derin ve insani meselelerden kurgulayan bir yaklaşımla hareket ettiğini söyleyebilirim. Çünkü tiyatronun amacı insana ulaşmak, bir şeyleri dönüştürmekse buna böyle bir yaklaşımın, entelektüel bir mesafe koyan, didaktik ve tepeden bakan bir dilden daha çok hizmet edeceğine inanıyorum. Üslup sanatımızın temellerindendir. Benim sanat yönetmeni olarak görev yaptığım son bir buçuk yılda da gerek Nehir Demirel’in yönettiği ‘İki Kişilik Hırgür’ oyununun sahnelenişi ve özellikle dekor tasarımında, gerek Çehov metinlerinden kurgulanan ve konuk yönetmen Yiğit Sertdemir’in yönettiği ‘Hayalet Kumpanya’da hikâyenin yaşam-ölüm karşıtlığı gibi çok temel bir insani mesele etrafında odaklanmasında, hatta, gerekse Hatice Tezcan’ın hem yazıp hem de yönettiği ‘Tilki ile Kirpi’ oyununda meselenin ele alınış biçimi ve tiyatro sanatının uygulanışına yaklaşım yönünden bir yalınlık arayışı bulunduğunu söyleyebilirim… Bu işlerde meselenin ve tiyatro sanatının özüyle ilgilenen bir anlayış vardır.

Şunu da eklemek isterim: Tiyatro sanatının, genel anlamda da bir tür yalınlaşmaya evirileceğine inanıyorum. Yaşadığımız çağın karmaşası, bizleri sanatımızın özünü yeniden hatırlamaya çağırmakta diye düşünüyorum.”

BİR YILDA 4 BİNDEN FAZLA SEYİRCİ…

Bandabuliya Sahnesi bir yılda 4 binden fazla seyirciyi ağırlamış, bölgenin hareketliliğine önemli katkı sağlamış…

Bandabuliya Sahnesi’nin, geçtiğimiz bir yıl içinde, önce ‘Karagöz Sihirli Sebzeler’ sonra ‘Hayalet Kumpanya’ ve festivalin başka temsillerine de ev sahipliği yapığını anlatan Aliye Ummanel, bunların yanında,  Lefkoşa Belediye Orkestrası konserleri, bazı eğitim çalışmaları, söyleşiler ve gençlerle tiyatro çalışmaları gibi faaliyetlerin gerçekleştiğini de hatırlatıyor.

“Bütün bu etkinlikler de bölgeye önemli bir kitle taşımış oldu. Hayalet Kumpanya ve Karagöz temsillerinin toplam seyirci sayısı 4 bin 100’ü aşmış durumda. Festival temsilleriyle buraya ulaşan seyirci sayısı yaklaşık 4 bin 300. Konserlerle de sahne yüzlerce müzik severi ağırladı. Tüm bunlara bir de diğer etkinlikler için gelen kitleyi eklersek önemli bir sayıya ulaşmış oluyoruz ve bu seyirci kitlesi sadece oyunu izleyip bölgeden ayrılmıyor. Söz gelimi ‘Karagöz Sihirli Sebzeler’e aileleriyle birlikte gelen çocuklar Lefkoşa Türk Belediyesi’nin organizasyonuyla, gezi treniyle Surlariçi Bölgesini gezme ya da çevredeki Bandabuliya, Büyük Han gibi mekânları, buralardaki kafeleri ziyaret etme gibi faaliyetlerde de bulunuyorlar. Dolayısıyla cumartesi sabahları ‘Karagöz’ vesilesiyle bölgede keyifli bir canlanma gözlemleyebiliyorsunuz. Oyun akşamları için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Çünkü burası sosyal bir çevrenin, kafeleriyle, barlarıyla,  ziyaret edilebilecek kültürel mekânlarıyla, çarşısıyla sosyal bir çevrenin içinde konumlanıyor. Bundan dolayı da güzel bir etkileşim söz konusu.

Tüm bunların yanında, bu mekan, fuaye ve salonuyla, bölgede gerçekleşecek etkinlikler için ihtiyaç duyulan alanı da sağlamış oldu”.