Koronavirüsün yaşlılar üzerinde büyük etkiler bırakırken gençleri deyim yerindeyse “bağışlaması” hastalığın en karakteristik özelliklerinden biri haline geldi. Bu noktadan yola çıkan Washington Post yazarları William Wan ve Joel Achenbach bu durumun salgının durdurulmasında ve hastalığa karşı alınacak önlemlerde hangi unsurları öne çıkardığına yönelik bir yazı kaleme aldı. Yazıyı özet olarak aktarıyoruz.

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre Çin’de koronavirüsün bulaştığı kişilerden yalnızca yüzde 2,4’ü çocuk iken ölüm tehlikesi yalnızca yüzde 0,2’lik kesimde gözlendi. Aynı zamanda şu ana kadar Çin’de koronavirüs nedeniyle hayatını kaybeden bir çocuk olmadı. Yani aslında mevsimlik griplerle örtüşmeyen bir durum sözkonusu.

Wan ve Achenbach yazıda şu önemli soruları soruyorlar: Bağışıklık sistemleri yetişkinlere göre tam olarak gelişmemesine rağmen neden bu salgından çocuklar daha az etkileniyor? Koronavirüsün bulaşması daha önce maruz kalınan birtakım hastalıklara mı bağlı? Yaş ilerledikçe bağışıklık sistemimizde meydana gelen değişikliklerle mi ilişkili? Yoksa insanların uzun zaman boyunca akciğerlerine çektikleri hava kirliliğinin birikmesiyle bir ilgisi mi var?

Bir başka koronavirüs salgını olan SARS’a da değinen Wan ve Acherbach, bu virüsün de gençler üzerinde ağır etkiler barındırmadığını belirtiyor. 2002 yılında ortaya çıkan SARS hastalığı 774 kişinin ölümüne neden olurken hiçbir çocuk hayatını kaybetmemişti. MERS ise 2012 yılından beri 858 kişinin hayatını kaybetmesine neden olurken sadece birkaç çocukta bu hastalığın semptomları gözlendi.

Fare deneyi

Bunun nedenlerini öğrenebilmek için virolog Vineet Menachery, Teksas’taki laboratuvarında farelere SARS virüsü enjekte ediyor. Yeni doğan fareler virüsün etkilerini üzerinden atarken yaşlı farelerin ciğerleri ve vücutları hastalık tarafından tahrip ediliyor.

Menachery’e göre yaşlı farelerde ölümcül etkilerin ortaya çıkma sebebi yalnızca bağışıklık sistemlerindeki zayıflık değil, aynı zamanda bağışıklık sistemlerinin SARS virüsüne aşırı tepki vermesine neden olan başka bozukluklar. Bu bozukluklar da koronavirüsten dolayı hayatını kaybeden insanların bağışıklık sistemlerinin virüse verdiği tepkilere fazlasıyla benziyor.

Menachery şu açıklamayı yapıyor: “Enfeksiyondan bile daha çok zarar veren şey bağışıklık sisteminin geliştirdiği agresif reaksiyon. Bu tıpkı hafif suçu olan birine karşı polislerin SWAT ekipleriyle beraber operasyon düzenlemesine benziyor.”

Peki yeni doğan fare kendisine enjekte edilen virüsten nasıl zararsız kurtulabildi? Cevaplanması en zor olan soru bu. Bazı uzmanlara göre çocuklar bundan önceki dört orta şiddetli koronavirüse bir şekilde maruz kalmışlardı ve bu da onlara bağışıklık kazandırdı. Ancak bu argümana karşı çıkan uzmanlar çoğunlukta. Çünkü hem aynı virüslere yetişkinler de maruz kalıyor hem de özellikle 5 yaşın altındaki çocukların bağışıklık sistemleri gelişmediği için aslında virüslere karşı daha kırılgan oluyorlar.

Okulları kapatmak doğru mu?

Koronavirüsün çocuklarda teşhis edilme oranı hayli düşük olduğundan dolayı çocukların salgın için gerçekten risk altında olup olmadıkları da tartışmalı bir konu haline geldi. Yine de bazı epidemiyolojistler hafif semptomların, çocukların da yetişkinler kadar hastalığa yakalanabilecekleri gerçeğini maskeleme ihtimali üzerinde duruyorlar. Geçen hafta Çinli araştırmacıların elde ettiği verilere göre koronavirüs semptomları yetişkinlere kıyasla çocuklarda daha az gözleniyor. Ancak hastalık teşhisi konmuş biriyle yapılan temaslar incelendiğinde çocuklara bulaşma oranı ile yetişkinlere bulaşma oranı arasında büyük bir fark yok.

Epidemiyolojist Caitlin Rivers’a göre okulları kapatmak salgının yayılmasını yavaşlatmak için önemli unsurlardan biri. Çünkü çocuklar kendilerine bulaşmasa bile bu virüsü taşıyabiliyorlar ve devamında virüs ailelerine ve toplumun diğer kesimlerine yayılabiliyor. Tabii okulda çalışan idari görevliler ve öğretmenler için de ciddi riskler bulunuyor. Rivers sonuç olarak durumu şöyle özetliyor: “Görevlileri ve yetişkinleri korumak için okulları kapatmak durumunda kalabiliriz.”

Editör: TE Bilisim