Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi ve Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Tolga Arıcak, oyunun insanın bir ihtiyacı olduğunu fakat bazı durumlarda bunun hastalık ve bağımlılığa dönüştüğünü belirterek, "Burada, Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) 3 tanı kriteri önem kazanıyor. Kontrol kaybı, hayatta öncelikli hale gelmesi ve olumsuz sonuçlarına rağmen oynamayı bırakamama. Bu 3'ünü son bir yıl içerisinde gözlemliyorsak, 'oyun bağımlısı' diyoruz." dedi.

Prof. Dr. Arıcak, DSÖ'nün "Oyun Oynama Bozukluğu" olarak tanımlandırdığı oyun bağımlılığının kişinin hayatına olumsuz etki eden aşırı davranışları hastalık olarak kabul etmesini, AA muhabirine değerlendirdi.

DSÖ'nün oyun bağımlılığı ve oyun oynama bozukluğuyla ilgili toplantılarına 2015 yılında bu yana katıldığını aktaran Arıcak, örgütün alışveriş, dizi, borsa ve egzersiz gibi bağımlılık türlerini dikkate almadığını fakat oyun bağımlılığı üzerinde oldukça titiz çalıştığını dile getirdi.

Örgütün, oyun oynama bozukluğunu bağımlılık türü olarak tanımlamasına değinen Arıcak, "Dünya Sağlık Örgütü özellikle veriye dayalı olarak çalışan ciddi bir kurum. Oyun oynama bozukluğu diye bir hastalık var mı? Tabii ki var. Çünkü bunlar veriye dayalı olarak konuşuyor. Oyun oynama bozukluğunun bağımlılık olarak tanınmasıyla ilgili de dünyadan çok sayıda veri var. Dünyanın çeşitli ülkelerinden Avrupa, Amerika ve Doğu Asya ülkeleri başta olmak üzere çok sayıda veri geliyor. Tabii Japonya, Çin, Güney Kore de bu doğu Asya ülkelerinin başını çekiyor. Çünkü onlarda daha fazla görülüyor." diye konuştu.

"Bağımlı olmadan da oyun oynanabilir"

Oyun bağımlılığını, kişinin oyun oynama üzerinde kontrolünü kaybetmesi, oyun oynamanın işi, eğitimi, aile yaşantısı gibi hayatında her şeyin önüne geçmesi ve bu olumsuz sonuçlarına rağmen oynamayı bırakamaması olarak tanımlayan Arıcak, şöyle devam etti:

"O yüzden 'Her oyun oynayan, bütün gününü oyun başında geçiren herkes oyun bağımlısıdır' demiyoruz. Genellikle sorulan şöyle bir soru var. Kaç saat oyun oynayan oyun bağımlısıdır? Böyle bir tanı kriteri yok. Yani bir kişi günde 15 saat oyun oynayabilir mi, bağımlı olmadan da oynayabilir. Oyun oynamak kötü bir şey değil. Sanki Yeşilay ve Dünya Sağlık Örgütü, oyun düşmanıymış gibi bir imaj çizilmeye çalışılıyor. Biz buna karşıyız. Çocuklar, gençler ve yetişkinler tabii ki oyun oynayacak. Oyun oynamak insanın bir ihtiyacı fakat bazı kişilerde bu hastalık ve bağımlılığa dönüşüyor. Burada, DSÖ'nün 3 tanı kriteri önem kazanıyor. Kontrol kaybı, hayatta öncelikli hale gelmesi ve olumsuz sonuçlarına rağmen oynamayı bırakamama. Bu 3'ünü son bir yıl içerisinde gözlemliyorsak, 'oyun bağımlısı' diyoruz."

Prof. Dr. Arıcak, oyun bağımlılığının aileler ve öğretmenler tarafından küçümsendiğine işaret ederek, "Biraz elinde tabletle gezen çocuk ya da günde 5-6 saatini oyun başında geçiren bir kişi hemen 'bağımlı' diye niteleniyor. Bağımlılık bir hastalıktır. Bu yüzden kolay kolay kullanılmaması gereken bir kelimedir. 'Eşim, çocuğum, kardeşim oyun bağımlısıdır' gibi kolay bir ifade kullanmamamız gerekiyor." dedi.

DSÖ'nün bu kararı uzun yıllar süren araştırmalar sonucunda verdiğini ifade eden Arıcak, oyun bağımlılığının tedavisi zor bir hastalık olduğunun altını çizdi.

"Yeşilay'ın oyun bağımlılığında tedavi edicilik rolü henüz yok"

Yeşilay'ın bütün bağımlılıklarla mücadele eden bir kurum olduğunu vurgulayan Arıcak, şunları söyledi:

"Bir şey bağımlılık olarak tanımlanmışsa o bizim mücadele etmemiz, üzerinde çalışmamız gereken bir alan. Burada tabii bir şeyi ayırmak gerekiyor. Biz oyunun kendisine karşı değiliz. Oyunla insanların eğlenmesiyle ilgili bir sorunumuz yok. Bizim burada sorunumuz oyun oynama bağımlılığına neden olacak faktörler konusunda aileleri, psikologları, sağlık üzerinde çalışan insanları bilinçlendirmek. Oyun oynama bağımlılığı konusunda Yeşilay'ın doğrudan bir tedavi edicilik rolü henüz söz konusu değil. O yüzden biz neler yapıyoruz? Milli Eğitim Bakanlığıyla protokol çerçevesinde, Türkiye Bağımlıkla Mücadele (TBM) programı kapsamında okullardaki rehber öğretmenleri, bu konuda moderatör olmak isteyen psikologları ve aileleri eğitiyoruz. Basın aracılığıyla bilinçlendirme kampanyaları yapıyoruz. YEDAM'lar bünyesinde de yine az sayıda da olsa bu amaçla başvuran kişilere nerede tedavi görebileceklerine ilişkin yol gösteriyoruz. Bu konu hakkında daha fazla araştırma yapmak için projeler üretiyoruz. Oyun bağımlılığıyla ilgili genel çerçevemiz bu."

"Yüzde 1 ila 3 oranında bağımlı olduğunu tahmin ediyoruz"

Oyun bağımlığının daha çok 12-20 yaş arası çocuk ve gençlerde yaygın olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Arıcak, günde 8-10 saat oynayan bir kişiye DSÖ'nün kriterleri gözlemlenmiyorsa "bağımlı" diye nitelemenin doğru olmadığını, bu kişilerin "problemli kullanım" denilen bir davranış sergilediklerini dile getirdi.

Problemli kullanımın bağımlılığın önceki aşaması olduğuna işaret eden Arıcak, bunu "normal kullanım", "problemli kullanım", "riskli kullanım" ve "bağımlılık" olarak sınıflandırdıklarını belirtti.

Prof. Dr. Arıcak, aşırı ve problemli kullanımdan dolayı bireylerin yaşadığı sorunları şöyle anlattı:

"Duruş bozuklukları gelişiyor. Gözleri bozuluyor. Sürekli oturdukları için tuvalet düzenleri aksıyor. Uyku düzenleri bozuluyor. Yemeklerini bilgisayar başında yemeye başladıkları için obezite gelişebiliyor. Omurgaları bozuluyor. Ellerini sürekli mouse üzerinde tuttukları için bir süre sonra sinir sıkışmaları meydana gelebiliyor. Dikkat eksikliği varsa daha büyük bir sorun haline geliyor. Oyunun içeriğine bağlı olarak şiddet içerikli oyunlar oynuyorlarsa, bu onların günlük yaşamdaki ilişkilerini bozabiliyor. Cinsel içerikli şeylerle ilgileniyorlarsa yine bu onların toplumdan geri çekilmelerine, insanlarla ilişkide problem yaşamalarına neden olabiliyor. 'Yan etkiler' diyebileceğimiz problemli kullanımdan kaynaklı sorunlar gözlemliyoruz bazı danışanlarımızda ama tabi bunların yüzde 99'una yakın bir oranında bağımlılık olmadığını görüyoruz. Yeşilay'ın İstanbul genelinde yaptığı bir çalışma vardı. O çalışmalarda oyun bağımlılığıyla ilgili değişen oranlar var. Türkiye'de problemli kullanımın yüzde 8 civarında, oyun bağımlılığının ise yüzde 1 ila 3 arasında değiştiğini tahmin ediyoruz fakat Türkiye genelinde yapılmış temsil edici çalışma henüz yok."

"Oyun bağımlılığıyla mücadelede bazı Avrupa ülkelerinden daha iyiyiz"

Türkiye'de internet ve oyun bağımlılığı konusunda çalışan uzman sayısının çok az olduğunu ifade eden Arıcak, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi ve 2 özel hastanede bununla ilgili merkezlerin olduğunu söyledi.

Türkiye'nin oyun bağımlılığı tedavisinde dünya ülkeleriyle aynı yerde olduğunu dile getiren Arıcak, "İngiltere'de bir iki yer dışında tedavi merkezi yok. Amerika'da yine eyalet bazında baktığımız zaman diğer kliniklere oranla çok az sayıda. Dünyada en fazla bu işi ciddiye alıp tedavi merkezi oluşturan ülkeler Japonya, Güney Kore ve Çin. Orada bu iş daha ciddi yürütülüyor. Avrupa, Amerika ve Kanada ile Türkiye arasında oranlılık açısından baktığımızda büyük bir fark olmadığını görüyoruz. Hatta Yeşilay, bu konuda gerçekten büyük bir efor sarf ediyor. Oyun bağımlılığıyla mücadelede bazı Avrupa ülkelerinden daha iyi olduğumuzu düşünüyorum." dedi.

Okullarda "dijital vatandaşlık eğitimi" verilmeli

Oyun bağımlısı olan kişilerin tedavi olmaktan başka çaresinin olmadığını aktaran Arıcak, çocukları oyun bağımlısı olan aileleri, çocuklarını cezalandırmamaları konusunda uyararak onlara tedavi için destek olmaları tavsiyesinde bulundu.

Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Osman Tolga Arıcak,, "dijital vatandaşlık eğitimi" dersinin 4. sınıftan itibaren okullarda okutulması gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Dijital vatandaşlık, yani bir kere artık insanlar dünyada dijital birer vatandaş. Herkesin elinde akıllı telefon var, herkes artık online. Bir anlamda biz hem bu ülkenin hem de online bir ülkenin vatandaşıyız. Yani internet diyelim biz buna, sanal dünyanın vatandaşıyız. Bunu doğru, sağlıklı ve verimli kullanmamız gerekiyor. Hem kendi menfaatimiz, hem ülkemizin menfaati hem de dünya insanlarının menfaati için kullanmamız gerekiyor. O yüzden de çocukluktan itibaren teknolojiyi nasıl doğru kullanabiliriz, nasıl üretken hale getirebiliriz, başkasına zarar vermemek ve bağımlıktan korunmak için nelere dikkat etmemiz gerekir, bunları öğrenmeliyiz. Bu yüzden dijital vatandaşlık eğitiminin ilkokuldan itibaren her yıl ayrı bir ders olarak okullarda okutulması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü interneti doğru ve verimli kullanma konusunda çok geç kalıyoruz. Çok erken yaşta çocuklarımızın eline tablet ve telefonları veriyoruz. Ama bunların nasıl kullanılacağı konusunda hiçbir eğitim vermiyoruz. Bu da ister istemez bağımlılığa yatkın, ailesiyle sorun yaşayan, yalnız kalan çocuklarda ve gençlerde problemli kullanım, riskli kullanım ve bazılarının da bağımlılık dediğimiz sorun yaşamasına yol açıyor."