1. Dünya Savaşı yıllarında, soykırıma uğradıklarını iddia eden Ermenilerin, tezlerinin aksine Rusların desteğinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da şehit ettikleri 519 bin sivilin acısı, üzerinden asır geçmesine rağmen ilk günkü tazeliğini koruyor.

Rusların desteklediği Ermeni çetelerince 1. Dünya Savaşı yıllarında, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde 519 bin sivilin şehit edilmesiyle gerçekleştirilen soykırım, belgeleriyle Ermenilerin iddialarının aksine Türklere yaptıkları zulmü gözler önüne seriyor.

Türkiye'nin Ermenistan sınırındaki bu bölgelerde bir asır önce yapılan katliamlara ilişkin yıllardır yapılan araştırmalar ve vatandaşların bulduğu kemikler, o günlerin acısını ortaya çıkarıyor.

Van, Diyarbakır, Erzincan, Iğdır, Muş Bitlis, Kars'ın yanı sıra toplu mezarların ortaya çıktığı Erzurum'daki çalışmalar, Ermeni çetelerin çocuk, kadın ve yaşlı ayırt etmeksizin katliam yaptığını gösteriyor.

Kentin Ortabahçe, Alaca, Yanıkdere, Börekli gibi mahallelerdeki birçok toplu mezar, Ermeni çetelerince Müslüman Türk halkına yönelik gerçekleştirilen katliamların izlerini taşıyor.

Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi ve Türk Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Erol Kürkçüoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Ermenilerin Doğu Anadolu Bölgesi'nde devlet kurmak için Müslümanları öldürdüğünü söyledi.

MEHMETÇİK'İN CEPHEDE OLMASINI FIRSAT BİLİP SİVİL HALKI KATLETTİLER

Osmanlı Devleti'nin bu dönemde 1. Dünya Savaşı'nda 7 ayrı cephede düşmanla mücadele ettiğini anımsatan Kürkçüoğlu, askerlerin cephede olmasını fırsat bilen Ermeni çetelerin dış desteklerle soykırım yaptığını anlattı.

Kürkçüoğlu, bu soykırımla insanlık dramı yaşandığını ifade ederek, "Bölge daha önce Rus işgalindeydi ancak Rusya'da yaşanan Bolşevik İhtilali nedeniyle Ruslar silahlarını burada bırakmak zorunda kaldı. Ermeni çeteler de bu silahları alarak Van, Diyarbakır, Muş, Bitlis'i de içine alacak şekilde Erzurum, Erzincan, Kars ve Iğdır'da tam 519 bin sivil ahalinin katliamını gerçekleştirdi." dedi.

TÜRKLERE YÖNELİK SOYKIRIMIN BELGELERİ BAŞBAKANLIK ARŞİVLERİNDE

Olayların gönüllü Ermeni çetelerince gerçekleştirildiğini anlatan Kürkçüoğlu, soykırım belgelerinin Başbakanlık Osmanlı arşivlerinde bulunduğunu aktardı.

Erzurum'daki katliamın iki alanda gerçekleştiğini dile getiren Kürkçüoğlu, "Ortabahçe Mahallesi'nin eski ismi Cinis köyüdür. Burada köy camisinin avlusunda ve Şükrü Efendi konağında büyük katliamlar yapıldı. Cinis ve diğer köylerdeki insanlar kendi şehitlerine sahip olmak için kemikleri bu alana getirdiler ve 587 sivil halk için toplu mezar haline getirdik. Biz bu bölgelerde yıllardır çalışma yapıyoruz ve üniversite olarak bilimsel sorumluluk içinde bu Cinis köyünde 2003 yılında anıt yaptırdık." diye konuştu.

Kürkçüoğlu, batılı güçlerin Doğu Anadolu'da Ermeni devleti kurulmasını hayal ettiklerini ifade ederek, şöyle konuştu:

"İngilizler, Fransız ve Ruslar Doğu Anadolu'da Ermeni devleti kurma hayaliyle yaşadılar. Ancak o dönemde Paris Konferansı'na sunduğumuz muhtırada sivil halkın katliamı vardı. Biz onların masasına 519 bin sivilin katledildiğine dair belgelerle oturduk ve bunları ortaya koyduk. Taşnak Ermeni çeteleri o dönemde Erzurum'da kongre düzenliyor ve önemli kararlar alıyorlardı. Kararlarından birincisi dünya savaşı olduğunda Ruslarla ittifak yapmalarıydı. Ancak ikincisi çok önemli çünkü savunmasız Türk yurtlarında saldırılar düzenleme kararı aldılar."

"HAKLI OLDUĞUMUZU BÜTÜN DÜNYA BİLİYOR"

Bu soykırımın yerinde araştırılması için birçok bilim insanını davet ettiklerini anlatan Kürkçüoğlu, şunları belirtti:

"Kars Derecik, Iğdır, Van, Bitlis'in yanı sıra Erzurum'da Alaca, Yeşil Yayla ve Tımar'da yaptığımız kazılarda Müslüman Türk soykırımının yapıldığını belgeleriyle ortaya koyduk. Yerli ve yabancı bilim adalarını biz davet ettik. Ermeni bilim insanlarını da çağırdık ki gelin bu tarihi meseleyi kendi aramızda tartışıp ortaya koyalım. İlk defa 2006'da Ermeni ve Türk tarafları Avusturya'da bir araya geldi ve belgeler ortaya konuldu. Ancak ertesi sene Ermeniler bir daha bilimsel toplantıya gelmedi. Yani bizim haklı olduğumuzu bütün dünya biliyor ama maalesef ülke parlamentoları bu olaya siyasi bakarak kendi lehlerinde kararlar verebiliyor."

Kürkçüoğlu, bazı yabancı bilim insanlarının Ermenilerin soykırım yaptığına dair kitap yazdığını ifade ederek, şöyle dedi:

"ABD'li tarih profesörleri JustinMcCarthy ile Bernard Lewis bunların en önemlisi. McCarthy'in 'Ölüm ve Sürgün' adında kitabı var ve iki defa Erzurum'a geldi. Eserinde meseleyi baştan aşağı belge kullanarak anlatmaya çalışıyor. Öğrencilerimiz soru sorduğunda da 'Ben belgeleri koydum ve ona göre değerlendirdim.' dedi. Lewis ise 24 Nisan 1915'i Ermenilerin uydurduğuna dair başvuru yaptı. Lewis'i mahkemeye verseler de mahkeme Lewis'in haklı olduğu belgeleriyle ortaya çıktı. Yani yerli ve yabancı bilim insanları da bizim yaptığımız bu çalışmalara destek oluyor. Son yıllarda siyasi ve iktisadi anlaşmazlık yaşayan ülkeler ise maalesef sözde soykırım yasasını önümüze koyuyorlar."

"TARİHİMİZDE SOYKIRIM YOKTUR"

Ermenilerin soykırımı Müslümanların yaptığını iddia ettiklerini hatırlatan Kürkçüoğlu, bunun için çeşitli çalışmalar içine girdiklerini söyledi.

Kürkçüoğlu, "24 Nisan 1915 kesinlikle Sevk ve İskan Kanunu'nun çıkarıldığı tarih değildir. Ermeniler bu tarihi kullanarak dünyayı aldattı ve bunu kabul ettirdiler. 1-15 Nisan 1915 tarihleri arasında Van Kalesi'nin doğusunda 10 bine yakın ahali katledilmişti. Bunun karşılığı olarak da devlet aldığı tedbirle Hınçak, Taşnak, Ramgavar ve Belagöz gibi çeteleri kapattı ve 235 kişiden oluşan yöneticiyi tutukladı. Bunlar da arşivlerde var. Biz bunları kaynaklarıyla anlattık ve bizim tarihimizde soykırım söz konusu değildir. Biz soykırımı insanlık ayıbı sayan, darda ve zorda kalan her millete el uzatan bir milletiz." ifadelerini kullandı.

Katliamların önlenmesi için cemiyetlerin kapatılmasının elzem olduğunu anlatan Kürkçüoğlu, "Bunların kapatılmasıyla katliamların önleneceği düşünüldü ve hazırlanan kanun yürürlüğe konuldu. Ama bu da etkili olmadı ve 27 Mayıs 1915'te Sevk ve İskan Kanunu çıkarıldı. Bu soykırım kanunu değildir, doğduran doğruya devlet halkının canını, namusunu ve malını korumak düşüncesiyle çıkarmak zorunda kaldığı tedbirdir." değerlendirmesinde bulundu.