Muazzez Gazihan KATİPOĞLU

Girne Dr. Akçiçek Hastanesi’nde sorunlar her geçen gün büyüyor. Doktor ve hemşire eksikliğinin sıkıntılarını hem vatandaş hem de hastane yönetimi çekiyor.Özellikle hemşirelerin ilgisiz ve kötü davranışları da olaylara eklenince bir çok vatandaşlardan şikayet alıyorlar.

Ülkemizin sevilen ve sayılan Eğitimci, yazar Ayşe Tural görevli hemşire ile ilgili yaşadığı sıkıntısını ve şikâyetini susmak bana yakışmazdı diyerek sosyal medyadan dile getirdi.

Kusma, ishal ve halsizlik şikayetiyle gittiği Girne Dr. Akçiçek Hastanesi’nde görevli hemşirenin agresif tutumu, ilgisiz davranışlarını hem üzülerek hem de hayretle karşıladığını belirtti.

Kendi imkanlarıyla hastaneye giden Tural, durumunun izahı için hemşire ile konuşmak isteyince başına gelmeyen kalmadığını anlattı. Muayene odasında hemşireyle ilgili diyaloğunu aktaran Tural; “Adın ne? deyince, adımı söyledim ve kimlik numaramı sıraladım. Hop!Hop geri bas diye haykırdı. Gözlerim açılmıyor, bayılmak üzereyim. Bu sözlerin ne anlama geldiğini kavramaya çalışıyorum. Bana mı dedi? Bu ne demek? Bir genç kızın ağzına yakışıyor mu? Buna SOKAK AĞZI denir” diyen Tural’ın paylaşımı herkesi hem üzdü hem de yapılan yorumlarda personel eksikliği yanında, acil ve hızır servislerinin birlikte olduğu hastane, nüfusu her geçen gün artan Girne bölgesine yeterli hizmet verememesinin tartışmasını bir kez daha gündeme getirdi.Sağlık Bakanlığı’nın konuyla ilgili nasıl bir tutum izleyeceği ise merak konusu oldu.

Paylaşımında ismini vermediği hemşirenin, agresif tutum ve davranışlarına maruz kaldığını savunan Ayşe Tural sosyal medya hesabından şu paylaşımda bulundu:

İki üç gündür torunlar ve anneleri sırayla hastalandılar. Elbette yanlarındaydım. Hastanede serumlar filan. Ciddi bir şey...
Ateş, kusma, halsizlik ve ishal...

Neyse dün onlara gitmedim. “ Sen dinlen anne bugün gelme “ dediler. Akşam saatlerinde bende belirtiler ufaktan ufağa başladı. Gece ilerledikçe arttı elbette.

Gece yarısı üçte / ambulansa ihtiyaç olmadan / ben kendim gideyim deyip soluğu Akçiçek Hastanesinde aldım.

Acil kapısında kimseler yok. Beni arabamın yanından alsınlar hiç olmazsa... Mecburen yarı karanlıkta duvarlara tutuna tutuna acile girdim. Nöbetçi odasından bir delikanlı çıktı, ara kapıyı şifreyle açtı ve sola diye yönlendirdi.

Muayene odası...Masada oturan suratı bir karış asık hemşire, son derece kaba / emreder tonda:
- Neyin var? dedi.
- Kusma, ishal virütik bir şey dedim.
İstemeye istemeye kalemi eline aldı.
- Adın ne? deyince, adımı söyledim ve kimlik numaramı sıraladım.
- HOP! GERİ BAS GERİ BAS! diye haykırdı. Gözlerim açılmıyor, bayılmak üzereyim.
Bu sözlerin ne anlama geldiğini kavramaya çalışıyorum. Bana mı dedi? Bu ne demek? Bir genç kızın ağzına yakışıyor mu? Buna SOKAK AĞZI denir...

Hani dolmuşlarda muavin şoföre bağırır ya!
- Abi gel, gel! Geri bas, geri bas! diye. Önce o aklıma geldi.
-
- Ardından belki de bu kız yıllarca hapisanede hemşirelik yapmış da olabilir. Polis ağzı, geri bas demiş olabilir. Hani, “ uzak dur benden...” anlamında...
Nihayet kavrıyorum. Hani kimlik numaramı söyledim ya... Onu söylememe gerek yokmuş...

- Yaşın kaç yaşın? diye bağırıyor. Sanki kulaklarım sağır...
Güzelce de bir kız. Orta boylu, kara kaş kara göz bir kız. Yaş 25- 28 arası diye tahmin ediyorum. Havasından, afra tafrasından geçilmiyor.

Lütfediyor. Tansiyonumu ölçecek. Sertçe çekip aleti koluma takıyor. Bir yandan da gürleyen sesiyle alerjimin olup olmadığını soruyor.
- Evet pek çok ilaca var diyorum. Hüseyin Kalgay doktorum... Ona sorabilirsiniz, diyorum.
- Saat kaç senin haberin var mı? Saat sabahın dördü. Sistem kapalı arayamam, diyor. Biraz diklensem kesin dayak yerim yani... Annesi değil nenesi yaştayım nerdeyse... Saygısıza bak...
Tansiyonum 14 e 9 çıkınca :
- Sana serum bağlayamam, iğne yapacağım kusmayı önlesin, diyor. Ne söyleyebilirim ki, başımı sallıyorum. Bir an önce elinden kurtulmalı...
İğne sonrasında yatayım birkaç saat sonra çıkarım. Ne olur ne olmaz hastanede olayım, diyorum.
- Olmaz, diyor. Yatakların çarşafları kirli. Biz üç kişiyiz yetiştiremiyoruz, diyor.
- Ben çarşafımı evden getirdim zaten, diye cevabı yapıştırıyorum.
Sürüne sürüne yatağın birine getirdiğim çarşafı iki kat serip arasına süzülüyorum. İyi ki büyük çarşaf almışım. Bir yatak ötemde bir genç yatıyor. Yatak durmadan gıcırdıyor. Belki de ağrısı var.

Başucuma evden getirdiğim kolonya, tuvalet kağıdı, bir şişe su ve ıslak mendili de yerleştirmeyi unutmuyorum. Çöp kutusunu da ne olur ne olmaz yakına çekiyorum.

Dalıp dalmadığımın farkında değilim. Sabah ezanı okunuyor. Altı olmak üzere. İğnenin etkisi olmuş, midem daha az bulanıyor.

Her şeyi toplayıp küçük poşete tıkıyorum. Çıkıyorum. Muayene odasında daha zayıf, yüzü gülen bir hemşire kız var.
- Günaydın, diyor geçmiş olsun. İyi misiniz?
- Evet, daha iyiyim. Gidip evde yatayım.
Tansiyonumu ölçüyor... 14- 9 ...
- Telaşlanmayın sakın, kustuğunuz içindir, diyor. Şu ara salgın, diye devam ediyor. Su içmeyin. Ayran, kraker, yoğurt ve ekmek yiyin... Haşlanmış pirinç ve patates de olur.
Beni sevgiyle uğurluyor...

Sayın SAĞLIK BAKANIM!
Bir zahmet, bir gece yarısı şort tişört giyip sade vatandaş gibi gidiverin acillere...

Öyle makam arabası, şöförü ile değil kendi aracınızla... Geliyorum diye haber vermeden... Bakın bakalım nöbetteki doktor ve hemşireler nasıl davranıyor.

ACİL burası... Yaralanmış kişiler, hasta gelebilir bir sürü hem de... 3 hemşire yetmezse 5 koyun... Millet iş arıyor...

Bir de en önemlisi HASTA - HEMŞİRE ilişkileri konusunda / İNSANIN DEĞERİ hakkında seminerler verdirin. Gerekirse bu tiplere UYARIda bulunun...

Hasta ilgi ve sevgi bekler. Kendisine eşya muamelesi yapılmasından hoşlanmaz. SAĞLIK SEKTÖRÜ her alanda olduğundan daha çok dikkat ister.

BİLİN İSTEDİM...
SUSMAK BANA YAKIŞMAZDI...

Ayşe TURAL

Editör: TE Bilisim