Mehmet Meta, Kuzey Kıbrıs’ta bir elin 5 parmağından az kalan kundura ustalarından biri... “12 yaşında başladım” dediği, bir ömür verdiği mesleğine tutkuyla bağlı, adeta aşık. “Şimdilerde hobi olarak yapıyorum” dediği kunduracılığın ülkede yok oluyor olmasından endişeli. Kunduracılığın kaybolmaması için çok çaba vermiş, çeşitli kurumalara önerilerle, projelerle başvurmuş, yeni girişimlere önayak olmak için uğraşmış ama olumlu netice alamamış.

Mehmet Meta, sayacılık (makinede dikiş diken kişi), modelcilik ila başladığı, ayakkabı yapımı dahil her şeyi yeteneği sayesinde görerek öğrendiğini anlattığı kunduracılığın, meslek okullarında öğretilmesi gerektiğini söylüyor.

Ayakkabı tamiratı yanında, talep edilen her türlü ayakkabı modelini, şeker hastaları için dahil, sipariş üzerine yaptığını, eski ayakkabıların taban ve topuklarını güçlendirerek yeni modellere dönüştürdüğünü anlatan Meta, kendisinin de keyifle yaptığı tango ve salsa dansçıları için ayakkabılara yönelik talebin son yıllarda normal ayakkabılara oranla daha fazla olduğunu belirtti.

Mehmet Meta çocuk denecek yaşta başladığı kunduracılıkla ilgili serüvenini TAK’a şöyle anlattı:

-“12 yaşında başladım”

“Kunduracılığa 1969-1970 yıllarında, 12 yaşında ilkokulu bitirince ailem vasıtasıyla Lefkoşa’da Belediye Pazarı’nın yanında bulunan Kaf Ayakkabı Fabrikası’nda başladım, Kaf daha sonra bir modern ayakkabı fabrikası ile birleşerek AYKO kuruldu. O günden bugüne de ayakkabı sevdam devam eder.”

Mesleğe başladıktan bir yıl sonra makineye geçtiğini, üç yılda ayakkabı yapımını öğrendiğini belirten Meta, sayacılığın dışında da kendisini geliştirdiğini, modelcilik, ayakkabı çakımı ve yapımı gibi süreçleri görerek öğrendiğini anlattı.

-“Kunduracılık bir yetenek işi… Asil Nadir döneminde Güzelyurt’a ayakkabı yetiştiremezdik”

Kunduracılığın bir yetenek işi olduğunu kaydeden Mehmet Meta, “Ustamı seyrederdim, onun ne yaptığını görür, bozar tekrar yapardım, deneye deneye, 14 yaşında askere gitmezden bir sene önce bir atölyenin sayacı olarak ustabaşıydım, ustalarla birlikte modelcilik de yapardım, 1980 yılında da kendi işimi kurdum, 43 senedir piyasadayım” diye anlattı kunduracılık sevdasını…

Kendi işini kurduktan sonra Güzelyurt, Girne Mağusa ve Lefkoşa’daki ayakkabıcılara yönelik üretim ve dağıtım yaptıklarını, o dönemde sürekli yeni modeller çıkardığını, talep üzerine o modellerden ürettiklerini söyleyen Meta, o yılları anarken “Özellikle Asil Nadir döneminde Güzelyurt’a ayakkabı yetiştiremezdik” diye konuştu.

Ardından bir deri fabrikasıyla bir iş ortaklığı yaptığını, o dönem yanında 60-70 civarında personelin çalıştığını kaydeden Meta, yaşadıklarını şöyle aktardı:

“Gelgelelim kabıma sığamadım, oradaki insanlarla anlaşamadım, fikir ayrılıklarımız vardı, ben daha idealist bir yaklaşımdaydım. Yurt dışından gelen iyi markalara yakın daha üst modeller üretelim isterdim ama oradakiler, ellerindeki derinin kullanılmasını istediler. O derilerle de istediğimin olmayacağını hissettim, keyif almamaya başladım, çift başı ortamına geçtiler, bu da işlerin kalitesini düşürdü. Vazgeçtim... Kendi işimi kurdum, bir müddet daha üretim ve dağıtıma devam ettim ancak 2000 yılından sonra KKTC’deki ayakkabı imalat sektörü yurt dışından gelen ucuz ama kalitesiz mallarla hezimete uğradı. Türkiye’de sektördeki fabrikalaşma bizdekinden çok sonra olmasına rağmen pazarı onlar ele geçirdi.”

-“Kıbrıs eskiden ayakkabı sektöründe Türkiye’den öndeydi”

Geçmişi anlatırken Kıbrıs’ın birçok konuda olduğu gibi eskiden ayakkabı sektöründe de Türkiye’den önde olduğunu söyleyen Meta şunları ekledi:

“Bizde ayakkabı sektöründe modern anlamda fabrikalaşma 1970 yılında başladı, Türkiye’de ise 1980’li yılların sonunda başladı. İlk başlarda Türkiye’de yapılan ayakkabılar kaliteliydi fakat üretim arttıkça kalitesizleşti. Şimdi adaya gelen ayakkabıların çoğu, aralarında çok iyi ayakkabılar olmasına rağmen, bizde 1980-1990 yıllarında yapılan ayakkabılardan çok daha kötüdür.”

-“Kunduracılık işinin okullara girmesini çok isterim. Ne ayakkabıcı ne tamirci kaldı memlekette”

Kunduracılık işinin okullara girmesini çok istediğini ise Meta şu sözlerle anlattı:

“Annan Planı sonrasında üretimin öneminden bahsedilirken, bazı arkadaşlarla gittim kunduracılığın okullarda öğretilmesi konusunu ilgililerle konuştum, ‘yapacağız edeceğiz’ dendi. AB hibelerinden de yararlanıp gençlerin kunduracılık konusunda eğitilmesi sağlanabilirdi. Ama hiçbir şey yapılmadı. Esnaf ve Zanaatkârlar Odası da sürekli ‘talep yok’ diyor. Sen bir yer kurup da ‘ben ayakkabı sektörü için eleman yetiştiririm’ dersen ve bunu okullara da koyarsan, o zaman bir talep doğabilir. Oradan mezun olan çocuk, bu konuda çalışabilir. Ama yok! Ne ayakkabıcı ne de tamirci kaldı memlekette... Başka bir arkadaşımız vardı o da bıraktı mesleği, herhalde iki sene sonra ben de bırakırım.”

Gençlerin kunduracılık konusunda eğitilmesi için bir beklentisi olmadan hâlâ gönüllü katkı yapabileceğini kaydeden Meta, gençleri zanaata teşvik için askerlikten önce ustaların yanında durarak zanaatı öğrenmeleri, usta yanındaki eğitimini tamamladıktan sonra askere gitmelerine olanak tanınabileceği” yönündeki fikrini ifade etti; “Bu gençler askerlikleri bitince, öğrendikleri dalda çalışırlar böylelikle…” dedi.

Ülkede “üretim” lafının çok kullandığını kaydeden Mata, “Ne üretirik biz, laf üretirik. Devlet üreticinin önünü açmıyor ki” sözüyle devleti de eleştirdi.

Türkiye’yle gümrük birliği hayata geçirilmiş olsaydı ve üretilenler Türkiye’de satılabilseydi Kuzey Kıbrıs’ta da üretimin artabileceğini kaydeden Meta, imalat için yurt dışından alınan malzemeden gümrük vergisi uygulandığı için KKTC’de imal edilen ayakkabının fiyat anlamında Türkiye’den gelenle rekabet edemediğini anlattı. Mehmet Meta, konuyla ilgili şunları söyledi:

-“İmalatçıların desteklenmesi gerekir”

“Biz zamanında yetkililerle konuşup malzemeden gümrük alınmamasını, ithalatı sınırlayarak buradaki imalatçının desteklenmesini talep ettik ancak isteklerimiz olmadı. 1980 yılında 60 olan ayakkabı atölye sayısı ile 3 olan ayakkabı fabrika sayısının bugün sıfırlandı. Ben yanımda 7 kişiyle üretim ve dağıtım yapardım ama şimdi ben yanımda 7 kişi çalıştıramam, kaç çift ayakkabı yapacam da maaşlarını çıkaracam?”

Kunduracılığın kurtulmasına olanak sağlayabileceğini belirttiği bir diğer girişimini de Meta şu şekilde aktardı:

-Folklor ayakkabısı…

“Kültürümüze ait folklor ayakkabısı üretimi konusunda kunduracı yetiştirmek için ilgililere projelerle başvurdum ama bunu bir sanat okuluna dahi koyamadım. Folklor ayakkabısı yapsak, Kültür Bakanlığına versek bakanlık da maliyet fiyatına derneklere verse hoş olurdu ama kimse bu işin üstüne düşmedi. Spor ayakkabısıyla folklor yapılıyor.”

Deneyimli kunduracı Mehmet Meta, gençlerin kunduracılık konusunda eğitilmesi için bir beklentisi olmadan hâlâ gönüllü katkı yapabileceğini kaydederek, “gençleri zanaata teşvik için askerlikten önce ustaların yanında durarak zanaatı öğrenmeleri, usta yanındaki eğitimini tamamladıktan sonra askere gitmelerine olanak tanınabileceğini” ifade etti; “Böylece bu gençler askerlikleri bitince öğrendikleri dalda çalışırlar” dedi.

Son yıllarda tercih edilen spor ayakkabılarının ayak sağlığı için zararlı olduğunu, ayağı genişlettiğini belirten Meta, iyi bir ayakkabıyı da şöyle özetledi:

“Deri olması lazım, ayakta koku yapmaması, süngerli olması lazım, topuklu ayakkabının denge noktasına parmağınızla bastırdığınızda ayakkabının sağa sola kaçmaması lazım. Topuklu ayakkabılarda içe doğru olan ökçeler daha rahattır, düz gelen ökçeler rahat değildir, çelik taban faktörü de çok önemlidir.”